Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Geldiğimiz noktada eskiden ‘Şunu dedik, bunu söyledik’ demenin anlamı ve gereği yoktur. Bundan sonra önümüze bakma zamanıdır. 15 Temmuz’u devlet ve millet olarak bir milat haline dönüştüremezsek yazıklar olsun bize. Bir milat olarak ben bu vesileyle şu ana kadar şahsıma her türlü saygısızlığı, hakareti yapanları bir kereye mahsus olarak davalarımı çekiyorum ve affediyorum. Zira asıl bu imkânı doğru değerlendiremezsek, millet bizim yakamıza yapışma hakkına sahip olur diye düşünüyorum. Onun için siyasetçiler başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin ülkemizin önündeki bu gerçeğe, bu hassas duruma uygun şekilde davranacaklarına inanıyorum.”

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şehitleri anma programında yaptığı konuşma, 15 Temmuz gecesindeki dehşeti yaşayanların ve bu ülkenin insanlarının neden gözünü kırpmadan şehit olduğunu görebilenlerin ibret, tasdik ve gözyaşı eşliğinde dinlediği satırları ihtiva ediyordu.

        Erdoğan’ın 15 Temmuz’u bir milat olarak işaretlediği, şahsına yapılan onca hakareti affetmesine neden olan duygu ve sorumluluk birikimindeki idraki özellikle önemsemek lazım.

        Neden siyasetçileri ve toplumun bütün kesimlerini bu yeni ve hassas gerçeğe karşı uyanık olmaya davet ediyor Erdoğan?

        Sosyal medyanın tattırdığı linç bağımlılığını bırakamayan keşler, cahiller söz konusu yeni gerçeğe tam olarak uyanamamış olabilir. Ama hiç değilse aklı başında insanlar şunun farkında olmalı: O gece tankların önüne geçip göğsünü siper edenler, o gece ölmeyip de sağ kalanları müthiş bir borcun altına soktu. O borç, Türkiye’yi Türkiye yapacak, Türkiye’yi maruz kaldığı operasyonlar ve saldırılar sarmalından kurtaracak, kendisini iyi ifade etmesini sağlayacak, içe kapanmadan, kabuk altına gizlenmeden güçlenmesini mümkün kılacak her türden haslete, niteliğe, söze, emeğe, insana aynı anda ihtiyaç duyduğumuz gerçeğine layık olma yükümlülüğüdür.

        Şunu görelim: Bir davanın adamı olmayı, bir meselesi olan insan gibi durmayı kolay yoldan zayıf bir “öteki” icat etmeye bağlayan sebep sonuç zinciri çöktü.

        Şimdilik savuşturulmuş ama aynı zamanda bizi sarmalayan tehlikenin boyutlarını da göstermiş olan darbe, çoktan unutulmuş sorumlulukların hayata geçirilmesini dayatıyor.

        Şehit olanlara ve demokrasiyi korumak, özünde vatanı kollamak için gözünü budaktan savunmayan millete duyduğumuz minneti göstermenin tek yolu var: Gündelik siyaset tuzağından ve polemik sularından türeyen karanlık hınçları, alınganlıkları, sen-ben davasını bir kenara bırakmak ve kafa kafaya verip hayatta ve ayakta kalmanın yollarını araştırmak.

        Zaman öncelikleri idrak etme zamanı.

        Yeni bir iç barış andı lazım.

        İç barışı kalıcı kılmanın zeminini sağlama almak lazım.

        Çünkü, darbeye darbe demekten gocunanların, yüzlerce insanını mezara gömmüş, hastaneleri tıklım tıklım dolmuş bir ülkeye baş sağlığını ve “Geçmiş olsun”u çok görenlerin yaptıkları ayıp tesadüf değildi.

        Daha haziran ayında Foreign Policy’de yayınlanan “Erdoğan bir başarısızlık. Ancak aynı zamanda ABD çıkarları için büyüyen bir tehdit” diyen John Hannah imzalı yazıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı durdurmak için tartışılan seçenekler arasında “askeri darbe”nin zikredilmesi tesadüf değildi.

        2014’ten başlayarak koca bir 2015’i FETÖ neferlerinin ulusaldan küresele her mecraya yaydıkları “Türkiye IŞİD’i destekledi” yalanlarına cevap bulmakla geçirmemiz, bu yolla sıkıştırılmamız tesadüf değildi.

        Darbe sonrası yaptıkları yayınlar, verdikleri demeçler tesadüf değil.

        Charlie Hebdo cinayetleri olduğunda Fransa’ya koşan dünya liderlerinin 237 kişinin öldüğü bir darbe girişimini geçiştirmeye çalışması basit bir nezaket kıtlığından değil.

        Yalnız bırakılma, o korkunç “Keşke darbe başarılı olsaydı” tavrı, darbeye dahildir, çünkü darbecileri yüreklendiren, alacakları yüksek profilli uluslararası “Aferin”den emin olmalarıymış, gördük.

        Ne var ki, iyi ki, darbenin test ettiği bir hayatta kalma, bağımsız kalma, bir ve bütün kalma, “Darbe mi? Bir daha asla!” olgunluğumuz var. Bu imkânın kıymeti ıskalanırsa, hakkaniyet yolundan sapılırsa, kavga için fırsat kollanır şefkate alan sağlanmazsa kestirmeden söyleyelim, yok olur gideriz.

        Diğer Yazılar