Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu senedi olan Lozan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sorgulanması, FETÖ ile mücadeleyi “kaldıraç” haline getirme çabasında olanları, pozu bırakıp orijinal ayarlarına dönmeye zorladı. En başta Doğu Perinçek’in ağza alınmayacak ifadeler kullandığı ve “Artık sizi ABD de kurtaramaz” diyerek bitirdiği tehdit yazısını görmüşsünüzdür. Özet: Sadece bir gün öncesine kadar, “Kemalist devrime az kaldı”, “Fikirlerimiz iktidarda” gibi müjdeler(!) veren Perinçek ve benzerlerinin devrelerinin yanması için “Lozan’ı yeterli bulmamak” yeterliymiş. Sadece iki gün arayla “Millet sizi deliğe süpürecek” noktasına gelebildiler. Çok merak konusu ayrıca, Erdoğan’ı “deliğe süpürecek” olan bu millet, hangi millet? 15 Temmuz’da Erdoğan’ın telefon ekranından yaptığı çağrıya şeksiz şüphesiz cevap veren ve kendilerini tankların önüne atan millet mi?

        “Cumhurbaşkanı neden şimdi de Lozan’ı tartışma konusu haline getirdi? Ne gerek vardı?” diyenleri, memlekette daha az kavga, daha çok uzlaşma isteyenleri anlıyoruz. Ama Lozan’ı sorgulamayı Cumhuriyet’e karşı olmak, ülkeyi bölmek gibi ifadelerle yan yana getirenlerin asıl derdini de anlıyoruz.

        Birincisi, Lozan’ı eleştirmek ya da sorgulamak zannedildiği gibi sadece Erdoğan’a özgü bir tutum değil. Çünkü milletin kafası da bu konuda genel olarak mutmain değil. 2010’da tırmanışa geçen “Büyük Türkiye” söylemi tam da bu nedenle halkta karşılık bulmuştu.

        Gerçek şu ki, Lozan Antlaşması’na Sevr’den bakarsanız zafer görürsünüz. Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı bittikten sonra hâlâ sahip olduğu toprakları gösteren haritalardan bakarsanız “başarısızlık”... İkisi de tek başına doğru ve tabloyu açıklamaya yeten kriterler değildir. Ancak özellikle sağ milliyetçi muhafazakâr tabandaki baskın kanaat, milli mücadele sırasında sergilenen başarının masada sergilenemediğidir. Hatta konu Lozan öncesine kadar derinleşir ve İstiklal Savaşı’nın en kritik anında Yunanlılara “Baltık Denizi’nde fırtına çıktı” diye telgraf çekip bekledikleri yardımı göndermeyen İngiltere’nin tavrındaki değişimin ardında, Türkiye tarafıyla yapılmış gizli bir anlaşma bulunduğu yorumlarına kadar gider. Doğru ya da yanlış, algı ve kanaat konunun “müphem” yanları olduğu yönündedir ve bu yüzden Erdoğan, Lozan’ı sorguladığında tabanı bunu yadırgamaz ya da bu sözler gündeme bomba gibi düşmez.

        Tam da bu nedenle Erdoğan’ın Lozan çıkışının muhatabının iç kamuoyu olduğunu düşünmek yanlış olur.

        Meseleyi mülteciler, Rusya’nın Suriye üzerinden kullanmak istediği kozlar, Kıbrıs müzakereleri ve Doğu Akdeniz gazı etrafında okumak daha faydalı olur.

        Söz konusu açıklamalara Yunanistan tarafından hemen ses gelmesi de, bizim istiklal mücadelesi tarihimiz değil. Nitekim Yunanistanlı siyasetçiler açıklamanın denk geldiği dönemi manidar buldular.

        Şöyle ki: Yunanistan-İsrail ve Güney Kıbrıs, 2013 yılında İsrail’in Leviathan ve Tamar sahalarından Güney Kıbrıs’taki tesislere doğalgaz taşımak üzere boru hattı yapılması konusunda fikir birliğine varmıştı. 2016’nın Ocak ayında bu fikir birliği hakkında daha somut adımlar atıldı. Planlanan boru hattı İsrail açıklarındaki doğalgazı Güney Kıbrıs’taki tesislere aktarma amacı taşısa da, uzun vadede plan Yunanistan üzerinden gazı Avrupa’ya iletmekti. Rota için açık açık “Yunanistan” denilse de sonraki aylarda İsrail Enerji Bakanı Türkiye’yi işaret etti.

        İsrailli kaynaklar da Türkiye’nin durumunu hesaba katarak görüşmelerin yapıldığını söylediler ve Akdeniz’de yakın zamanda keşfedilen iki doğalgaz rezervinden çıkarılacak gazı Türkiye üzerinden taşıma fikrine sıcak baktıklarını ifade ettiler. Ocak ayı sonunda Yunanistan-İsrail ve Güney Kıbrıs zirvesinden, İsrail’den Güney Kıbrıs’a inşa edilecek boru hattıyla ilgili somut kararlar çıkmasına rağmen İsrailli yetkililer, Türkiye’nin köprü olmasını hem daha ucuz hem de Akdeniz’de beliren ortak tehditlerle mücadele işbirliğini teyit etmesi bakımından tercihe şayan bulduklarını söylüyorlardı. Ancak iki engelden bahsediyorlardı: Türkiye-İsrail ilişkilerinin mevcut halinin bozuk olması ve Kıbrıs sorunu.

        Sonra neler olduğunu biliyorsunuz. Türkiye-İsrail ilişkileri Türkiye ve İsrail kamuoyundaki yoğun eleştirilere rağmen belirli bir raya oturdu.

        Kıbrıs meselesi ise önümüzdeki ayların en önemli konularından biri haline gelecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 27. muhtarlar toplantısında verdiği işaret budur.

        Diğer Yazılar