Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Böyle bir klişe var, malum. Arada bir kimsenin merak etmediği hayati olmayan konuları ispat eden bilim adamlarına deniliyor. Bulguları genelde son derece eğlenceli oluyor. Hiç unutmam, bir keresinde “havalimanına yakın olanların daha göbekli olduğunu” kanıtlamışlardı. Haber şöyleydi: “Ünlü araştırmacı Charlotta Eriksson’ın da aralarında bulunduğu bir grup İsveçli araştırmacının tezine göre; havalimanı yakınlarında ses 5 desibel daha yüksek oldu- ğundan buralarda oturanların beli 1.5 cm daha kalın oluyor. Stockholm’de yaşayan 5 bin insan üzerinde yapılan deneyin sonuçları Environmental Health Perspectives’te de yayınlandı.”

        Yine yapmışlar yapacaklarını ve bu kez “AKP”nin hiç de demokrat olmadığını kanıtlamışlar.

        Stockholm Üniversitesi’nden iktisatçı Doç. Dr. Erik Meyersson, Göteborg Üniversitesi Demokrasi Çeşitleri Enstitüsü’nün (V-Dem) 173 ülkeyi kapsayan “demokrasi” verilerini derleyen bir makale yayınlamış. Veriler efendim, AK Parti’nin demokrasi için umut ışığı olduğu tezini geriye doğru olarak da çökertiyor. AK Parti erken dönem demokrasisi daha 2002’de bile hiç öyle umut ışığı olacak durumda değilmiş. Kandırılmışız.

        Asıl bomba “buluş” ise şu: Türkiye’nin demokrasi standardı Cumhuriyet tarihi boyunca yalnızca iki kez ortalamanın altına düşmüş: “1980 darbesi sonrasında ve AKP iktidarında.”

        Haberi Türkçe’ye aktarıp gazetelerinde yayınlamaya değer bulanlar mı “2013 sonrası” notunu düşmüş, İsveçli bilim adamları mı kendi tezleriyle çelişen bu ibareye yer verme gereği duymuş bilemiyoruz. Lütfetmişler.

        Hülasa, “350 farklı gösterge” kullanarak vardıkları yer şurası: “AKP öncesi Türkiye, AKP Türkiye’sinden daha demokratikti.”

        Haberin her yerinde “Cumhuriyet tarihi boyunca” ibaresi geçtiğini nazarı dikkate aldığı- mızda haliyle bir şakayla karşı karşıya olmamız gerektiğini düşünüyoruz.

        Zira bu bilim adamlarına göre demek ki 30’lu yılların meşhur aktörü Mahmut Esad Bozkurt dönemi bir katılımcı demokrasi örneği. “Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı” demiş ve bunu tartışmaya bile açmamışlardı ama olsun. Bilime saygılı olmak lazım. Biraz daha deney yaparak o dönemi de AK Parti’ye bağlayabilirlerdi. Şükretmek lazım.

        Yine aynı yılların “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyalarını da demokraside bir “zirve” olarak görüyorlar muhtemelen. “Bütün Cumhuriyet tarihinde’ yalnızca iki kötü dönem olduğunu, birini 12 Eylül 1980 darbesi olarak anıp diğerini AK Parti iktidarına ayırdıklarına göre, öyle.

        Hakeza her nasılsa o 350 gösterge Kasım 1942’nin ünlü Varlık Vergisi’ni de hiç kaale almamış. Malum CHP yöneticileri öyle bir mükellefiyet tablosu ortaya çıkarmışlardı ki % 87’si gayrimüslimdi. Varlık Vergisi yasası Ermeni tüccarlara sermayelerinin yüzde 232’si, Yahudi tüccarlara yüzde 179’u, Rum tüccarlara yüzde 156’sı, Müslüman-Türk tüccarlara ise sadece yüzde 4.94’ü oranında uygulandı. 1200’ün üzerinde kişi Aşkale’de hazırlanan çalışma kampına gönderildi. Yasa bizzat kendi anayasamıza aykırıydı. İsveçli bilim adamları ya önemli bulmamış ya da o dönemi “Cumhuriyet tarihi” olarak görmemiş.

        Binlerce Rum’un Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldığı 6-7 Eylül olayları da vizörlerine girmemiş. “Sayılmaz” demişler.

        Darbeye maruz kalan bir Adnan Menderes’i ve arkadaşlarını refüze ederek yargılayan, infaz öncesi muayenesini bile rencide ederek yapan ve sonra da idam eden süreç de Türkiye’ye demokrasi kaybı yaşatma bağlamında bahse değer olmamış.

        Makalede “1983-2002 yılları arasında Türkiye demokrasisinin küresel eğilimlere paralel şekilde iyileşme gösterdiği...” de iddia edildiğine göre 28 Şubat postmodern darbesi İsveçli analistler için “çok da fifi.”

        Kürtlerin dilini konuşamadığı, başörtülülerin eğitim haklarından yoksun bırakıldığı, faili meçhul cinayetlerin, suikastların yaşandığı ve Kürt meselesinin hallinin derin devlet aklının ürettiği karanlık tezgâhlarla akamete uğratıldığı “90”lar, “Türkiye demokrasinin iyileşme gösterdiği” dönemlermiş, öyle anlaşılıyor.

        Ört ki ölem, diyeceğim ama korkuyorum. Çünkü böyle bilimsel bir dünyada ölmek gümbürtüye gitmekle eşdeğer.

        Zira biliyoruz ki bu kez de “D vitamini eksikliği intihara neden oluyor” diyecekler. Yine başka bir İsveçli bilim kadını, Lund Üniversitesi araştırma birimi başkanlarından Cecile Grudet isimli hanımefendinin araştırmasını referans göstererek hem de.

        Diğer Yazılar