Gülünç bile değil
ABD, YPG’ye veya PKK’ya silah vermiyormuş. ABD Büyükelçiliği bu açıklamasını “nokta” diyerek bitiriyor ki, haklılığı pekişsin. Ne çare ki söz konusu vurgu gerçeklik efekti yaratmadı, daha acısı güldürmedi bile.
Çünkü Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da dediği gibi, ABD defalarca YPG’ye silah verdi. Dahası YPG’nin, PYD’nin, PKK ile bağlantılı olduğunu da biliyordu.
Hangi birini sayacaksınız?
2014’te YPG’ye ulaştırmayı hedeflediği mühimmatı yanlış yere atarak DEAŞ’a kaptırmıştı ABD.
14 Ekim 2015’te ABD silahlarının YPG’ye gittiği fotoğraflarıyla beraber PKK’nın sosyal medya hesaplarından yayınlanmıştı. Görüntülerde PYD’liler silahları inceliyordu.
2015, ABD’nin PYD’ye yaptığı sevkıyatlarla geçti.
2016’da akış daha da arttı. 8 Nisan, 8 Kasım, 13 ve 27 Aralık’ta Haseke ve Ayn el Arap kentlerine silah gönderildi. Sadece son bir ay içinde sevk edilen silah miktarının 75 tona ulaştığı söyleniyor. Silah diyorsak John Bass’ın daha yakınlarda itiraf ettiği gibi “hafif silahlar” değil. İki gündür Türk basınında yer alan iddialara göre o silahların içinde Kalaşnikoflar, M-16 piyade tüfekleri, anti tank ve anti personel mayınları, milyonlarca mermi ve el bombasının yanında roketatarlar, kornet füzeleri de var.
Daha geçen ay ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, “Suriye Demokratik Güçleri’nin bir parçası” olarak tanımladığı YPG’ye silah yardımından bahsetmiyor muydu?
DEAŞ’a karşı mücadelenin kilometre taşı olarak gördükleri PYD’yi her fırsatta taltif ederken, PYD ile PKK’yı birbirinden farklı değerlendirdiğini söyleyip durdu ABD yetkilileri. PKK ile PYD arasında organik bir bağ tespit edemediklerini ifade ederek PYD’ye yaptıkları katkıyı meşru göstermeye çalıştılar. Ancak işin renginin öyle olmadığını NATO’ya bağlı Teröre Karşı Savunma Mükemmeliyet Merkezi’ne bağlı “Defence Against Terrorism Review” (Terö- rizme Karşı Savunma İncelemeleri) Dergisi’nin 2016’nın son sayısında yayınlanan bir makale ortaya koydu. İlk önce Mensur Akgün’ün Karar Gazetesi’ndeki köşesinde bahsedilen makalenin özeti 26.12.2016 tarihinde Yeni Şafak ve oradan alıntıyla Vatan Gazetesi’nde yer aldı.
Andrew Self ve Jared Ferris tarafından yazılan makale Suriye’de PYD’nin saflarında öldürülen teröristler üzerine yazılmış 2 bin 500 kadar rapordan yararlanılarak kaleme alınmış. (“Dead Men Tell No Lies: Using Killed in Action (KIA) Data to Expose the PKK’s Regional Shell Game”.)
Çalışma PYD, HPG, YPG, YPJ, YRK gibi isimlerin PKK’nın kurduğu yapılanmalar olduğunu, PYD’nin de PKK gibi Kandil’e bağlı olduğunu anlatıyor.
Raporlara dayanılarak yazılan makalede:
Kandil’in Suriye iç savaşından sonra hem Kandil’den hem de İran’dan çok sayıda teröristi bölgeye gönderdiği,
PKK’nın doğrudan PYD üzerinde etkili olduğu ve YPG’nin üst düzey isimlerinin çoğunun PKK’lılardan oluştuğu,
Salih Müslim’in 2011’de Suriye’deki protestoların akabinde Kandil’den Suriye’ye gittiği, PKK’nın da Müslim’e destek için bin terörist gönderdiği,
YPG’yi kuran isim olan Khebat Derik’in daha önce PKK’nın üst düzey isimlerinden biri olduğu,
Suriye’de başlayan iç savaşın ardından PYD/YPG’nin saflarında bulunan teröristlerin çoğunluğunun büyük bölümünün Türkiye, Irak ve İran’dan gelen PKK’lılar olduğu,
Esad rejiminin de iç savaş sürecinde elini rahatlatmak amacıyla üstü kapalı şekilde PKK/ PYD’yi desteklediği,
Türkiye’nin “PKK ile PYD aynıdır” tezinin doğru olduğu, açık açık ifade ediliyor.
Açıkça değil, ima yoluyla söylenen ise ABD’nin ve pek çok Batı ülkesinin de PYD-PKK bağlantısını bildiği ama görmezden geldiği.
Bir strateji düşünün ki ABD senatörü Lindsey Graham’ı bile isyana sevk edecek kadar kötü olsun. İran’dan başlayıp Lübnan’a kadar uzanan hat Putin-Hamaney-Esad üçlüsüne teslim edilmiş olsun. Suriye halkına kitlesel katliamlar yapan Esad’a karşı hiçbir yaptırım uygulanmamış olsun. Bütün sorun DEAŞ’a indirgenmiş olsun ve bu cihetten PYD’ye olağanüstü yatırım yapılmış olsun. Böylece Türkiye küstürülmüş ve Rusya’ya yaklaşmaya adeta icbar edilmiş olsun.
ABD yalan söylemiş, yanlış yapmış ve sürekli kıvırmış olmasını tolere edecek büyüklükte ve güçte olmasaydı ona üzerinde “for big mistake” yazan büyük bir silgi hediye eder, dalga geçerdik. Ancak şu şartlarda gülebilmek ne mümkün.