Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Evet” kampanyası için konuşma yapmak isteyen Türk bakanların Almanya ve Hollanda’da engellenmeleriyle tırmanan Avrupa-Türkiye gerilimi sırasında Avrupa Adalet Divanı’ndan başörtüsü aleyhine bir karar çıkmıştı. Adalet Divanı, 14 Mart’ta verdiği kararla birlik üyesi ülkelerde işverenlere, çalışanlarının “görülebilir bir şekilde herhangi bir siyasi, felsefi ya da dini simge taşımalarını” yasaklama hakkı vermişti.

        Bu karar sadece Paris ve Brüksel’de çalışma hayatına başörtüsüyle katılmış ama işten atılmış iki kadın için kötü haber anlamına gelmiyordu. Pek çok AB üyesi ülkede bu kararı başörtülü kadınlar aleyhine kullanacak işyerleri olacaktı. Oldu da. Danimarka’da iki belediye, işyerinde başörtüsünü çıkarması istenmesine rağmen bunu kabul etmeyen ve işsiz kalan başörtülü işsizlerin, işsizlik ödeneklerinin kesilmesine karar verdi.

        AMAÇ MÜSLÜMAN GELMESİN

        17 Mart’ta ülkenin en büyük ikinci siyasi partisi Danimarka Halk Partisi Entegrasyon Sözcüsü Milletvekili Martin Henriksen göçmenlerin Danimarkalı olduklarını kanıtlamaları için Noel ve Paskalya gibi Hıristiyan bayramlarına katılmaları gerektiğini buyuruyordu. Henriksen bununla yetinmiyor, Danimarka kültürünün güçlendirilmesi için okul kantinlerinde “domuz eti” yenilmesi gerektiğini savunuyordu.

        Muhalif partiler, Henriksen’in yaklaşımını ırkçı bulduğu için eleştirdi. Okul kantininde zorunlu domuz eti servisi ya da Müslümanları Noel kutlamaya icbar etme uygulaması şimdilik rafa kalkmış durumda. Ancak başörtüsünü çıkarmadığı için işsiz kalan başörtülü işçinin, işsizlik ödeneğinin kesilmesi şimdiden iki belediye tarafından uygulandı ve Çalışma Bakanlığı tarafından da uygulanacak gibi görünüyor.

        Avrupa’yı dindarlar için yaşanmaz bir hale getirmeye çalışıyorlar ki, halkı Müslüman olan ülkelerden göçmen gelmesin.

        Avrupa ülkelerinin Suriyeli mültecilerle dengeleri bozulmadan önce uyguladığı göçmen politikası, “Biz bu insanların ülkelerini sömürdük, atalarını köleleştirdik, bari torunlarına biraz ikramda bulunalım” mantığına dayanıyordu. Gecikmiş bir vicdanın adalete benzer sayıklamalarından ibaretti. Şimdi onu da unutmuş görünüyorlar.

        Danimarka haberinin buharı tütmekteyken ABD’den Türkiye’yi fazlasıyla etkileyecek kötü bir haber geliyor.

        Trump yönetimi, ABD’ye uçuş yapan 8 ülke için bazı yasaklamalara imza atıyor. İstanbul’un da içinde bulunduğu 10 havalimanından ABD’ye uçuş yapan uçaklarda bundan böyle cep telefonundan büyük elektronik cihazlar kabine alınmayacak. Kahire, Amman, Kazablanka, Doha, Riyad, Cidde, Abu Dabi, Dubai, Kuveyt ve İstanbul’dan ABD’ye uçuyorsan tablet, bilgisayar, kamera gibi aletlerini uçak altı bagaja vermek durumunda kalacaksın. Gerekçe terörün önlenmesi, dolaylı olarak hasar görecek olan THY ve sayılan şehir-ülkelerin havayolları.

        İngiltere de ABD’yi takip ederek söz konusu yasağı pekiştirdi, ancak uygulamadan etkilenen İngiliz havayolu şirketlerini saymayı da ihmal etmedi: “British Airways”, “EasyJet”, “Jet2.com”, “Monarch”, “Thomas Cook” ve “Thomson”. Peki yasakların geçerli olacağı kaç ABD’li havayolu şirketi var? Cevap: Hiç. İsmini vermek istemeyen ABD’li yetkililer açıkladı, yasak ABD’li havayolu şirketlerini kapsamıyor.

        MEYDAN OKUMA

        Türkiye sivil havacılık sahası ve özellikle ABD’ye direkt uçuş yapan THY, söz konusu yasaklardan son derece olumsuz etkilenecek. Atatürk Havalimanı son yıllarda İstanbul üzerinden transit olarak ABD’ye uçanlar açısından üs gibi çalışıyordu. Sadece geçen yıl Atatürk Havalimanı’ndan 690 bin transit yolcu geçti.

        Transit uçanlar için tablet ve notebook her şeydir. Hem yolculuk konforu, hem bagaj hırsızlığına maruz kalmamak, hem de aktarmayı kaçırmamak için çoğu işadamı olan yolcu profili elektronik cihazlarını bagaja vermez. Bu yasaktan sonra aktarma tercihlerini Avrupa ülkelerindeki havalimanlarının lehine olacak şekilde kullanacakları tahmin ediliyor.

        Söz konusu gelişmelerin ne kadar kötü olduğunu anlatmaya gerek yok. Görülen o ki Batı, dindarlık ve sekülerlik, Doğu ve Batı arasındaki kutuplaşmaya çare aramak yerine bu kutuplaşmaların daha da tahkim edilmesini tercih ediyor. Bu tercih aynı zamanda bir meydan okumayı da içeriyor.

        Diğer Yazılar