Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE-ABD ilişkilerinin nasıl bir yöne evrileceği son günlerin en önemli gündem başlıklarından biri. Trump yönetimi FETÖ konusunda da, Suriye konusunda da bekleneni verebilmiş değil.

        İşin doğrusu vermeye yakın bir durumda hiç olmadığıdır. Bu durumda asıl merak edilmesi gereken, bizim iktidar çevresine mensup bazı yazar-çizerlerin nasıl olup da seçimi kazandığı günlerde Trump’a “müesses nizama çomak sokacak bir kahraman” muamelesi yapabildiğidir. Şimdi Trump’ın başta iyi olduğunu ama daha sonra satın alınmış olabileceğini deneyerek gülünç duruma düşüyorlar. Doğrusu ilk işi Müslüman ülkelere vize yasağı koymak olan İslamofobik bir başkanı övme işinin aşırıya kaçtığını söyleyenlere hakaret etmemeleri ve yasak konulan ülkelerin ahalisiyle alay etmemeleri olurdu.

        Nitekim gelinen noktada Trump yönetimi FETÖ üyeleriyle ilgili talepleri reddettiği gibi, Türkiye’nin sınırları ile ilgili çok hassas konularda Türkiye’yle çelişiyor ve bu çelişkide ısrar ediyor. PYD’ye askeri destek verilmesini içeren bir karar Trump’ın imzasıyla yürürlüğe girmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti bu yönüyle oldukça önem taşıyor.

        Malum, meselenin temelinde ABD’nin IŞİD’e karşı Türkiye’yle beraber Rakka’ya operasyon yapmak yerine YPG’yi tercih etmesi bulunuyor. Söz konusu tercih için, “ABD, IŞİD ile mücadele konusunda ilk yardım istediğinde Türkiye bir süre direndi” argümanını kullanıyorlar.

        Türkiye ise elbette bu tezi reddediyor. Zira Türkiye’nin gerek terörle gerek Suriye’de mülteci durumuna düşenlerle ilgili bir planı ve teklifi hep vardı. Erdoğan, ABD ziyareti öncesi Pekin’de verdiği röportajda IŞİD Musul’a girdiğinde Türkiye’nin aldığı önlemleri ve başarılı sonucu hatırlatıyor. “YPG’ye ihtiyaç olmadığını, Cerablus’ta, Dabık’ta, Rai’de, El Bab’da gösterdik” derken de haklı.

        Erdoğan-Trump görüşmesi Türkiye’nin haklı olduğu noktalara dikkat çekecek. Ancak sonucu haklı olan mı tayin edecek hem suçlu hem güçlü olan mı?

        Maalesef, sorunun cevabını tahmin edebiliyoruz.

        NATO’YU DAĞITMAK

        Türkiye, bu noktada YPG’ye verilen silahların PKK’ya aktarılmayacağına dair bir teminat alabilir. Ancak ABD öncülüğündeki DEAŞ karşıtı koalisyon sözcüsü Albay John Dorrian verilen silahların geri alınmayacağını duyurdu bile. Bir muhabirin, “Bu silahların bir noktada Suriye’deki diğer muhalif gruplara veya müttefik ülkelere dönmeyeceği konusunda nasıl bir güvenceniz var?” şeklindeki sorusu ise şöyle cevaplandırıldı: “Mühimmat tedariki bu silahların üzerinde önemli bir doğal sınırlama faktörüdür. (Ayrıca) ABD süreci gözlemleyerek kontrol edecek.”

        Yani, PYD-YPG güçlerinin aldıkları silahları Kuzey Suriye’de kuracakları devlet için ve karşılarına çıkan engelleri bertaraf etmek amacıyla kullanmalarının önünde şimdilik ciddi bir bariyer yok. Bu çok yeşil ışık sayesindedir ki YPG yöneticilerinden Sinem Muhammed, New York Times’a makale yazarak, “Bu savaş için binlerce insanımızı kaybettik. Rakka’da yüzlercesinin daha öleceğini biliyoruz. Bu savaşı kazandığımızda, Amerika Türk baskısına boyun eğecek ve bizi bu fedakârlığa rağmen terk mi edecek? IŞİD’i yenilgiye uğrattıktan sonra bizi terk etmeyin” şeklinde bir çağrıda bulundu, desteğin devamını istedi. Devamından kasıt, “Omuz verin de Kuzey Suriye’de Kürt devletini kuralım” talebinden başkası değil. ABD bu talebi karşılarsa Türkiye’den toprak koparma hayallerinin de, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin katılımıyla kurulacak yeni enerji koridorunun da önüne geçmek zorlaşır.

        ABD için de kritik bir eşik bu. Çünkü bir NATO üyesinin ve müttefikinin aleyhine olacağı gün gibi açık olan taşları dizmekte ısrar, NATO’yu dağıtacak ilk hamleyi yapmaktan farksızdır. Günün sonunda hem suçlu hem güçlü hem de NATO’yu dağıtan adam olmak var.

        Diğer Yazılar