Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAK hukuk bilmeyen, kötü bir kovboy karikatürü olmaktan öte gidemeyen son ABD Başkanı Trump’ın büyükelçiliği Kudüs’e taşıma kararı Ortadoğu’da yanan ateşin sönmeyeceğinin/ söndürülmeyeceğinin delili oldu. Açıklamasının ardından sular durulmuyor. “Öfke cuması”nı mazeret eden İsrail, cumartesi günü Gazze’yi birkaç kez vurdu bile. Söz konusu kararın HAMAS’ın “uzlaşma” mesajları verdiği bir döneme denk gelmesi de oldukça düşündürücü.

        Mayıs 2017’de yeni bir siyaset belgesi yayınlayan HAMAS 1967 sınırlarına çekilmiş bir İsrail’den bahsederek kendisinden beklenmeyeni yapmış, Mısır’la ilişkilerde yeni bir alan bulabilmek amacıyla “Müslüman Kardeşler” hareketine referans “vermemeyi” tercih etmiş, “Bizim mücadelemiz Yahudilere değil, işgalci ve mütecaviz Siyonistlere yöneliktir” diyerek din ayrımcılığı yapmadığını beyan etmişti. Dahası, HAMAS ve El Fetih heyetleri, Kahire’deki müzakereler kapsamında 12 Ekim’de Filistin’deki bölünmüşlüğü bitiren “uzlaşı anlaşması”nı imzalamıştı. Uzlaşı hükümetinin uygulamaları HAMAS’ın fedakârlıklarını görmezden gelen tutumlar sergilese de, iki tarafın yaptığı mutabakat Filistinlilerin barış ve huzur arzularına cevap üretme adına gerçekleştirilmişti ve ite kaka da olsa ilerliyordu.

        Elbette İsrail bu gelişmelerden hiç hoşnut olmamıştı. Çünkü İsrail’e arada bir soba borusundan yapılmış füzelerle de olsa karşılık veren bir HAMAS lazımdı. İsrail’e Müslüman kanı dökmesini meşru gösterecek mazeretler lazımdı. Ve mümkünse, kendi arasında da bölünmüş olan bir Filistin.

        Sonunda İsrail’in aradığı mazereti Trump temin etti. Savaştan başka bir şey anlamadığını iddia ettikleri HAMAS, yalanlarını açığa düşürünce devreye Trump girmiş oldu.

        ABD Kongresi, 1995 yılında Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan bir yasayı kabul etmişti ama o günden bugüne her başkan 6 ayda bir karar vermeyi ileri bir tarihe atıyordu. Öte yandan bir de ortada 1980 tarihli 478 sayılı bir BMGK kararı var. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İsrail’in Kudüs’ü ilhak edip Doğu ve Batı Kudüs’ü birleşik başkent ilan etmesini “geçersiz” saymıştı. Nitekim 9 Aralık günü toplanan BMGK’da Trump’ın kararına taraftar olan çıkmadı. İsrail-Filistin meselesinde iki devletli çözüm dışında herhangi bir çözüm yolu görünmediği yeniden belirtildi. Hakeza Rex Tillerson toparlamaya, “Yok bir şey, yok bir şey” yapmaya çalışıyor. Bu karar, Kudüs için herhangi bir nihai statü ifade etmezmiş. Hem zaten hemen olacak bir şey değilmiş. Hatta 2018’de de olmazmış.

        İşin doğrusu maalesef şu: “Bu karar” ile “bu işin olması” arasında birkaç bombalık mesafe var. Filistinliler ya da onlar adına intihar saldırısı gibi şeyler yapmayı göze alacak olanlar, Trump’ın hamlesiyle adeta “karşılık vermeye zorlandığına göre”, bu karşılık da Trump ve Netanyahu’ya Müslümanların ne kadar kötü-kaka olduğunu tekrar vurgulama fırsatı vereceğine; köklerini kazıma dürtülerini temize çekme imkânı vereceğine göre, Kudüs’ün resmen İsrail’in başkenti olarak tanınması yakındır.

        İşin acı yanı, Kudüs fiilen zaten İsrail işgali altındaydı. Hem batısı hem de doğusu ile.

        Suudi Arabistan ve uyduları başta olmak üzere, tükürmeleri bile İsrail’i boğmaya yetecek olan bölge ülkeleri bu durumu düzeltecek hiçbir şey yapmadı. Hatta Filistin direnişini kuran, besleyen, en nihayetinde “demokrasi”, “sandık”, “meşru seçimler” diyen İhvan-ı Müslimin’in aleyhine çalıştılar. Mısır’da iktidara gelen İhvan-ı Müslimin hareketine bağlı Mursi’ye darbe yapılmasını sağladıkları gün, Filistin’in ipini de çekmiş oldular. Doğu Kudüs’ün Müslümanların kültür ve medeniyet başkenti olması da umurlarında değildi. Zira Vehhabi geleneğin temsilcileri olarak, bizim kültür ve medeniyet birikimi dediğimiz şeyde onlar şirk ve tağut görüyorlardı. İran ise Filistin meselesini Suudi Arabistan’la yaptığı egemenlik yarışının atlama taşı ve mezhep görünümlü Pers yayılmacılığını pekiştirme aracı olarak gördü.

        Batı’nın yutturup harladığı ulusçuluk ve mezhepçilik tuzağının tam ortasına düşen İslam dünyası karaya oturmak üzere. Denizin bittiğini görmez ve köprüden önceki son çıkışı bulamazlarsa/bulmazsak, Trump’ın yaranmaya çalıştığı Evanjeliklerin “kehanetleri” kısmen gerçekleşmiş olacak. Metafizik dinamikler Evanjelikleri desteklediği için değil, Müslümanlar fiziki realiteyi göremedikleri ve tedbir almadıkları için.

        Diğer Yazılar