Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TRUMP’ın ABD Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma vaadi, yani Kudüs’ü İsrail’in başkenti haline getirme hamlesi, İslam dünyasını aşağılayan bir tutum olmasının ötesinde hukuka aykırı, siyasi olarak da sorumsuz bir hamleydi. Bu yaklaşım hem BMGK kararına aykırı, hem de son derece olumsuz siyasi sonuçları olduğu ortada. Her şeyden önce, her boyutuyla savaş ilanına benziyordu. ABD böyle riskli bir adım atarak dolayı yoldan bölgesel müttefiklerini yalnızlaştırmış oldu.

        Nitekim İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesine devlet başkanı düzeyinde katılmayan Suudi Arabistan ve hiçbir surette katılmayan Mısır, bu duyarsızlıklarını kendi sokaklarına anlatmayı başaramayacaklar. Zira “Bu zirveye neden katılmadın?” sorusunun cevabı derin bir sessizlik. Ve o sessizlik çok şey anlatıyor. Suudi Arabistan ve Mısır’ın ait oldukları dünyanın kalbi Kudüs’le atan dünya olmadığını. Esasında kendi halklarına değil Filistin’i işgal eden ittifak ilişkilerine borçlu olduklarını.

        Nitekim bu kriz boyunca Suudi Arabistan ve Mısır’da Kudüs konulu haberlere sınırlama getirilmesi de iki ülkenin konuya nasıl baktığını özetliyordu. Hakeza her iki ülkede de İsrail ve ABD’ye karşı yapılan protesto gösterilerine yer yer yasaklar konulmuştu. Kudüs’le ilgili haberlere yasak iddiası o kadar mide bulandırdı ki Kültür ve Enformasyon Bakanı Avad bin Salih el-Avad, Suudi Arabistan resmi ajansı SPA’ya bir açıklama yaparak “ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü ‘İsrail’in başkenti’ olarak tanıma ve Tel Aviv Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararını kınadığını” söyledi. Çünkü halkı Müslüman olan bir ülkeyi yönetip de Filistin meselesinde İsrail’i memnun eden kararlar almak o yönetim için ciddi güvenlik riski teşkil eder. Tam da bu nedenle Suudi Arabistan ve Mısır, İİT’ye katılma noktasında yalpalayan pozisyonlarını önümüzdeki günlerde değiştirmek durumunda kalabilir.

        Yalpalamak demişken, çuvaldızı kendimize batıralım.

        “One minute” ile onurlu bir çıkış yapan ve Pakistan’dan Kenya’ya kadar dünya Müslümanlarının ağzına baktığı bir ülke haline gelen ve şimdi diğer bölge ülkelerinin tümünden daha proaktif bir pozisyon alan Türkiye’nin de İsrail konusunda pek çok çelişkisi oldu. Şimdi “İsrail bir terör devletidir” diyoruz, ama 2010 yılında İsrail’in OECD ülkeleri arasına girmesi Türkiye’nin yapılan oylamada “evet” oyu vermesi sayesinde olmuştu. Hakeza, Türkiye İsrail’in NATO merkezi Brüksel’de daimi temsilcilik açmasına yıllarca karşı çıkmışken her ne olduysa 2016’nın Eylül ayında vetosunu kaldırmış, İsrail de hemen Brüksel’de ofis açmıştı. Mavi Marmara’da öldürdüğü vatandaşlarımızın yakınlarının açtığı davaları düşürdüğümüz o tuhaf ve gereksiz anlaşma da unutulmuş değil. Bütün bunların İsrail’i şeffaflığa zorlayacağını zannedenler oldu. Ancak elbette bu bir züğürt tesellisiydi. Bilakis bütün bu adımlar İsrail’in Türkiye’yi “cepte” görmesine ve giderek daha fazla şımarmasına neden oldu.

        Son olarak, Türkiye Dışişleri Bakanı’nın daha zirve olmadan zirveden çok fazla bir sonuç beklememek gerektiği yolundaki açıklamaları yanlıştı.

        Neyse ki, dün yapılan olağanüstü İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında taraflar güçlü bir kınamayla yetinmedi, güçlü bir çağrıda bulundular.

        Kuruluş metninde bile görev tanımını “Kudüs’ün kurtuluşu” ile kayıt altına almış olan İİT, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önerisiyle sonuç bildirisinde, “Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti’ni tanıdığımızı ilan ediyoruz. Dünyayı Doğu Kudüs’ü Filistin Devleti’nin işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet ediyoruz” ifadesine yer verdi.

        Bu, BM’e üye olan devletleri BMGK kararlarına bağlılıkları konusunda sınayan bir çağrıdır.

        Aynı zamanda İslam ülkelerine bir çağrıdır.

        Filistin nicedir işgal altında. Ama Kudüs’ün doğusu, yani Kıble Mescidi’nin, Kubbetü’s Sahra’nın bulunduğu eski Kudüs’ün İsrail’in eline geçmesine izin verilmesi demek, Filistinlilerin esaretine resmen göz yummak, onay vermek demek. Müslümanlar için kutsal kabul edilen yerlerin Müslümanların gözünün içine baka baka yıkılmasına izin vermek demek.

        O yüzden, İİT’nin çağrısı, İslam ülkelerini İslam dünyasında sahiden yer alıp almadıklarını tartmaya da çağırmaktadır aynı zamanda.

        Dünyanın terazisi Kudüs’tür artık.

        Diğer Yazılar