Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Batı’daki adıyla Mr.Bon Saw-Bay Kemik Testeresi, Doğu'daki adıyla Ebu Minşar-Testere babası’nın G20’deki temaslarını izledik, izlediniz.Dünya ekonomisinin % 85’ine hükmedenlerin Muhammed Bin Selman ile görüşme trafiği bu zenginler kulübünün her tür erdem ve merhamet duygusundan ‘arınmış’ olduğunu yeniden hatırlattı.

        Veliahta sadakat yemini etmiş olanların ‘planlayarak’ yaptıklarını itiraf ettikleri Cemal Kaşıkçı cinayetinin üzerinden altı ay bile geçmemişti ama, liderler Kaşıkçı’nın kemiklerini sızlatmayı başardılar. Tabii nerede gömülü ya da hangi sulara atılmışsa…Geride, kemiğe benzer bir şeyler kalmışsa…

        Putin’in Muhammed Bin Selman ile ‘çak dostum’ pozları yapmasına o kadar anlam yüklemedim. ‘Çak Dostum’, Türkiye’den ziyade ABD’ye mesaj vermek için ve Putin, ABD’nin yanında yer alan kimse, onu kendi saflarına katmayı bir kazanım olarak görüyor. PYD’ye olan bakışında da bu geçerliydi, şimdi MBS’ye olan yaklaşımında da bu geçerli. Ayrıca Rusya zaten muhalif gazeteci ve muhalif işadamlarının şüpheli ölümleriyle meşhur bir ülke. Taraf değiştiren memurların sonu da Skripal vakasındaki gibi, baba-kızın AVM’de zehirlenmesi olabiliyor. Rusya böyle.

        Asıl ürkütücü olan haklar hukuklar özgürlükler ülkesinin başındaki Macron’un MBS ile girdiği diyalog.

        Bıçkın kardeşi gözaltına alındığında pahalı avukatlarını gönderip işleri hallederek ailenin itibarını kurtaran, ama onu denetlemekte zorlandığı için bulduğu yerde nazik nazik sitem eden sosyetik ağabeyin serzenişini çağrıştıran diyaloğu görmüşsünüzdür. Şöyle bir şeydi:

        MbS: ‘‘Endişe etme’’

        Macron: ‘‘Ediyorum. Endişeliyim.’’

        MbS: ‘‘O da bana söyledi. Teşekkür ederim.’’

        Macron: ‘‘… istemiyorum’’

        MbS: ‘‘Hayır’’

        Macron: ‘‘Sen beni hiç dinlemiyorsun’’

        MbS: ‘‘Elbette dinleyeceğim’’

        Macron: Sana ne söylediğimi biliyorsun…

        MbS: ‘‘Tamam, onu halledeceğim’’

        Macron: ‘‘Ben sözümün eriyim’’

        Macron’un ‘Soruşturmanın uluslararası boyutu olmalı’ şeklinde bir önerisi olduğunu sanıyorduk değil mi? “Ama bizi rezil ediyorsun” türü serzenişleriyle Macron, kasdettiği boyutun ne olduğunu gösterdi: “Şu beladan kurtulsan da, işlerimize geri dönsek.”

        ERDOĞAN’IN TAVRI NEDEN ÖNEMLİYDİ?

        Macron yalnız değildi. Ama bu kısımdan önce herkes tarafından takdir toplayan Erdoğan’ın tavrına dikkat çekmek gerek. Neden MBS’nin yüzüne bakmaya bile tenezzül etmeyen Erdoğan’ın duruşu bu kadar övgü aldı? Çünkü basında pek okuyamayacağınız gerçek şu ki, Suudi Arabistan ile papaz olmama ama MBS ile temas kurmayı da zillet olarak görme haline tekabül eden bu tavır, kendi kulvarında biricikti. Erdoğan dışında Muhammed bin Selman’a hiç değilse kendisiyle ‘konuşmama’ asaletini gösteren lider yok gibiydi.

        Rusya liderini zaten düşman ‘çak’latırken gördük izledik, Fransa’yı yukarıda andık. Ancak bunların yanısıra ABD, Britanya, Güney Kore, Meksika, Arjantin, Endonezya ve insan hakları gibi bir kaygıları olmayan ve bunu da saklamayan Çin, Hindistan lider ya da temsilcileri MBS ile konuşup temas tazelemekte beis görmediler.

        Neden? Çünkü hiçbiri petrol fiyatlarında istikrarsızlık istemiyor ve hepsi Suudi Arabistan’ın 2030 vizyonuyla yürekten (!) ilgileniyor. G20’den çıkan mesaj sade ve ürpertici. Dünya ekonomisinin % 85’ine hükmedenler diyor ki: Başka ülkelerin mağdur ettiği azınlıkları, muhaliflere tutumunu, işlediği suçları izler, çetele tutar, gerektiğinde o devletlere karşı kullanırız. Ama çok zenginlerse o zaman durum başka.

        NE KADAR KİRLİYSE O KADAR İYİ

        Nasıl ‘başka’ olduğunu anlatayım. Batılı liberal demokrasiler, zengin, halkına hesap vermeyen ve ülkesinin kaynaklarını Batılı ülkelerle paylaşma kararını tek başına verebilen diktatörleri çok sever. Diktatör ne kadar kirli ise o kadar iyidir, çünkü bu sayede ‘meşruiyyet’ karşılığı Batılı ülkelere iş, proje, yatırım, silah, petrol temin etmeye razı edilebilir; bu sayede meşruiyyeti Batı’nın desteğine bağlı olur: Kolay alış veriş dediğin böyle olur.

        Bu alışverişi tehdit edecek tek şey, o ülkelere ‘hukuk’ ve ‘demokrasi’ gelmesidir. Zira o ihtimalde, halk yolsuz ve suç işleyen liderleri sandık yoluyla devirebilir, halka hesap veremeyen lider koltuğunu bırakabilir ve Batı’yla yapılmış anlaşmalar bir lahzada çöpe gidebilir. Nitekim Arap baharı başladığında ödleri kopmuştu, çok şükür ki (!) az müdahale ile işlerin rayından çıkıp çapulcu ayaklanmasına, darbeye ve iç savaşa dönmesi mümkün olabildi de, pek sevdikleri tiranlar ayakta kalabildi.

        Dolayısıyla ‘Kucağa oturtulacak’ ve rezil edilme korkusu sonuna kadar sağılabilecek liderden yana münbit olan Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyası, Batı’nın yüksek konfor ve standartlarını finanse etmeye devam edecek.

        Vahşetin, adaletsizliğin bir bedeli olması gerektiğini; her şeye sahip olan ve hiçbir durumda çok şey kaybetmeyecek ülkelerden hakkaniyetin sesi olmalarını bekleyen insanlık her seferinde aynı cevabı alıyor: Şampiyonların kahvaltı sofrasında iyiliğe ayrılmış bir sandalye yok. İyilik onların işi değil, hatta hiç de işlerine gelmiyor.

        Diğer Yazılar