Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ABD’nin S-400 alımları nedeniyle Türkiye’ye CAATSA yasası altında bir dizi yaptırım uygulayacağı biliniyordu. Nitekim uygulama geldi. Türkiye’yi ekonomik kırılganlığından vurmak yerine savunma sanayisine yönelik sınırlı bir kapsamı seçen yaptırım uygulaması hakkında ‘ağır’ diyenler de var, ‘hafif’ diyenler de.

        Ne kadar hafif olursa olsun, sonuçta bu yasa sadece ‘hasım’ görülen ülkelere uygulanıyor. “Ama bakın vurmadık sadece batırdık" yollu açıklamalar yapsalar da, CAATSA ifadesinin Türkçe açılımı “ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası” anlamına geliyor.

        Hasım olarak görülüyoruz, ötesi var mı?

        Evet aslında var.

        Birincisi, ABD tarafından hasım olarak görülmek Türk milleti olarak bizi o kadar da bozmaz.

        İkincisi yaptırım sepeti birbirinden ağır pratiklerle dolu, en hafif olanı seçilmiş. Türkiye yapılanı hak etmiyor ama bu yaptırım düşünülürken ülkenin perişan olması rağmına bir yol izlenmemiş, o da görülüyor.

        Savunma Sanayii Başkanlığı ve Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir hedef alınmış. Yani Rusya ile silah sözleşmesini imzalayan kuruluş… Yaptırım içeriğine göre Savunma Sanayi Başkanlığı (SSB) ABD'den ihracat lisansı ve ABD'li ve uluslararası finans kuruluşlarından da kredi alamayacak. Ancak SSB Türkiye’nin tek tedarik kanalı değil. Milli Savunma Bakanlığı var.

        REKLAM

        Şöyle diyelim: Yaptırım Türkiye Savunma Sanayi Başkanlığı’nın (SSB) tüzel kişiliğine gelmeseydi "Biz bunları çayın yanında yiyoruz" denilecek türde hafif kabul edilebilecek bir düzey söz konusu olacaktı. Ancak Türkiye Savunma Sanayii Başkanlığından daha önemli bir tedarik kanalı olan Milli Savunma Bakanlığı’na veya yetkililerine yaptırım uygulansaydı -ki böyle bir ihtimal vardı- o zaman da kabul edilemez düzeyde ağır olacaktı. An itibariyle Türkiye’nin savunmasının muharip yetkinliği zarar görmedi. Yaptırımlar Trump başkanlığı kaybetti diye olmuyor. Zaten olacaktı. İki yıldır Türkiye’nin başında sallanan bu kılıcın Biden göreve resmen başlamadan önce gerçekleşmiş olması da bir bakıma iyi. Görevi devralmış yeni başkan epeydir gündemde olan bu paketi yürürlüğe koyduğu an Türkiye-ABD ilişkilerinin yeni dönemi CAATSA tarafından rehin alınmış olacaktı. Şimdi ise hem soğuk, mesafeli ama saygın bir ilişki kurma bakımından hem de ‘parası ödenmiş’ S-400’lerin ‘ne olacağı’ bakımından zaman kazanma şansı var.

        HİNDİSTAN TESLİMATI ALDIĞINDA NE OLACAK?

        Neyin zamanı kazanılacak demeyin. ABD’nin Çin’e karşı ittifak yaptığı Hindistan da S-400 alımı yapmış ülkelerden. İlk imzayı 2016’da atan Hindistan ön ödemeyi 2019 Kasım’ında yapmış, Rus devlet silah ihracat şirketi Rosoboronexport da ilk S-400 sevkiyatının Eylül 2021’de yapılacağının sözünü vermişti. Peki ya Hindistan teslimatı aldığında ABD ne yapacak? Pek değer verdiği müttefikinden vazgeçecek mi, ona da yaptırım uygulayacak mı? Hem de ABD Başkan Yardımcılığı koltuğunda tarihin ilk Hindistan kökenli ilk kadın başkan yardımcısı otururken? Hiç sanmıyorum. Söz konusu teslimat yapıldığında, Hindistan için CAATSA yaptırımının gündeme gelip gelmeyeceği meselesi sadece ABD’yi, Rusya’yı ya da Hindistan’ı değil Türkiye’yi de ilgilendiren bir mesele olacak. Çifte standart vaki olduğunda ABD, S-400‘leri başka bir ülkeye transfer edip ödediğimiz 2,5 milyar doları kurtarmamızı sağlamak şeklinde bir teminata zorlanmalı.

        VUKUU DEĞİL ŞÜYUU DEĞERLİYDİ

        NATO adlı uluslararası askeri ittifakın üyesi iken, bu organizasyonun bünyesine entegre edilemeyen ve organizasyondaki diğer ülkelerin güvenliklerini tehdit edeceği iddiasıyla şiddetle karşı koyduğu S-400’ün hava savunma sisteminin aktif olarak kullanılabileceğini hiçbir zaman düşünmedim. Özellikle 2014-2015’te kimi ittifak ülkelerinin Türkiye’yi yalnız bırakmak bir yana, IŞİD ile ilgili; yabancı terörist savaşçılarla ilgili bir günah çemberinin göbeğine oturtma yaklaşımlarını değiştirmeye zorlamak için kullanılacak bir sopa, bir caydırıcı güç, bir argüman olarak değerliydi S-400. O kadar.

        Alınması, kullanılması değil, alınması ve kullanılması ‘olasılığı’ önemliydi. Maalesef bir meseleyi önce milli mesele haline getirip -S-400’ler gibi- sonra da etrafına dokunulmazlık zırhı örerek ‘tartıştırmamayı’ maharet sayan siyasetçiler ve ekranları kaplayan monologcular nedeniyle, Türkiye tarihinin en pahalı oldubittisiyle karşı karşıya kaldı millet. Kafalar fena halde karışmış durumda. “2,5 milyar dolar boşa mı gitti yani?” diyorlar. S-400’ler aktive edilmezse Türklerin gezegenden silineceğini zanneden de var. Öyle anlatıldı, öyle bir hava estirildi çünkü.

        Dış politikadaki açmazları ya da sıkıntıları varlık-yokluk meselesi olarak alıp iç politikada saf sıklaştırmak için kullanmanın acıklı sonuçlarından biri daha.

        Diğer Yazılar