Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kadın Adayları Destekleme Derneği’nin (KADER) “275 kadın” kampanyasında yer aldığımı, bu çalışmada “Eşit temsil için 275 kadın” sloganını dillendirdiğimi daha önce de yazmıştım. Bu kampanyaya, “Elbette kadınların Meclis’teki sayısı artsın, ama bence artık Meclis de kapılarını bütün kadınlara açsın; başörtülü kadınlar da Meclis’te yer alabilsin” görüşünü dillendirebilme koşuluyla katılmıştım. Olumlu yanıt üzerine 2 Mart 2011 tarihinde yapılan basın toplantısında yaptığım konuşmada da bu dileğimi yansıttım. Dahası, 4.3.2011 tarihli yazım da art niyetli “güdümlü” torpidoların bile anlayabileceği türden bir yazıydı.

        Kendi adıma değil, siyaset yapmak isteyen başörtülü hemcinslerimin sesi olmak amacıyla hareket ettiğim şüpheye mahal bırakmayacak denli net olduğu halde bu görüşü KADER gibi “laik bir koalisyon” içinden seslendirmiş olmam sorun oldu. Hatta öküz burcunda doğmuş ve yıldızının sert etkisine maruz kalmış bir köşe yazarını, bildiği tek evrenin diliyle öküz altında buzağı aramaya yöneltti. “O kadınlar CHP’li” diyerek lafı “basenlerime” getirecek denli çirkinleşti.

        Samimi dostlar için ise şöyle bir hatırlatma yapmam lazım: Başörtülü kadın adayları destekleyen mütedeyyin bir kontekst oluştu ve bana bir teklif yapıldı da ben mi görmezden geldim? Hayır, muhafazakâr ve mütedeyyin cenahta yaprak kımıldamıyor.

        Ayrıca başörtüsüne uygulanan sistematik yasaklar aynı zamanda “cinsiyet ayrımcılığı” kategorisine girer; aynı dünya görüşüne mensup erkeklerin iktidar alanını sürekli genişlettiği, aynı dünya görüşüne mensup olduğu için tesettüre girmiş kadınların ise sürekli engele tosladığı dikkate alınırsa ne dediğim anlaşılır. Dolayısıyla bu mevzu ister laik olsun isterse değil, “kadın hakları”nı mesele yapmış her platformun içinden savunulabilir. Böyle bir kontekstte, “Biz ayrımcılığın her türüne karşıyız, başörtülü bir aday gelirse onu da destekleriz” diyen oluşumların içinde yer almak benim için zül değildir.

        Bu ülke kadınlarının büyük bir çoğunluğunun sadece “seçme” hakkı var, “seçilme hakkı” yok. Ben başı açık bir kadın olsam, hatta bir CHP’li bile olsam, bu durumu dert ederdim. Tam da bu nedenle, “Her partiye eşit mesafedeyiz” demiş olan KADER içinden bu sesi yükseltmeyi değil sakıncalı görmek, anlamlı bulduğumu bile söyleyebilirim.

        An itibarıyla Konya’dan Cemile Biçer, Trabzon’dan Ayşe Sula Köseoğlu, Balıkesir’den Hülya Kamçı, AK Parti’den aday adaylığı için başvurularını yapmış durumdalar. Bu kadın arkadaşlarımı cesaretlerinden ötürü tebrik ediyorum. Sayının azlığı, bu başvuruların parti tarafından elimine edilmesi ihtimalini kuvvetlendiriyor. AK Parti başörtüsüyle ilgili bir girişimi nedeniyle kapatılma tehlikesi geçirdi; endişelerini anlamak mümkün. Fakat bastırmak, zorlamak da şart...

        Akim kalma pahasına, bu girişimden ödün verilmemeli. “Merve Kavakçı” ile korkutulmaya da prim vermeyin derim. Kavakçı eziyet gördü, çünkü keskin hareketlerin keskin bedelleri olur. Ama dikkat edin, kaybeden Kavakçı değil, ona yaptığı muamele nezdinde, kapalı devre sistemin kendisi oldu. AK Parti’yi iktidara getiren sürecin bir taşı “şiir okuduğu için hapse atılan Tayyip Erdoğan” ise, diğer bir taşı “bir kadını başörtüsü yüzünden Meclis’ten kovabilen sözde halkçıların” kendi altlarını kalın kalın çizmesidir.

        Hiçbir sistem Meclis kapısından kadın kovmayı defaatle yapmanın yükünü tolere edemez.

        Ancak bu saatten sonra, kimse de başörtülü kadınlara bu imkânı altın tepsi içinde sunacak değildir.

        Baskı yapmayan, istemeyen, bu doğrultuda hiçbir şey alamayacak. Hatta tarih “Yeterince güçlü ses çıkarmadılar, yeterince iyi baskı yapamadılar, hatta bunu talep bile etmediler’ diye geçirecek adınızı.

        Siyaset yapmaya gönül vermiş kadınlar, böyle anılmayı içlerine sindireceklerse diyecek bir şey yok.

        AK Parti’den aday adaylığı başvurusu için son gün 14 Mart. Bağımsız adaylık için ise 11 Nisan’a kadar vakit var.

        Diğer Yazılar