Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YILLAR önce, bir panelde 28 Şubat'ın muhafazakâr kesimde Stockholm sendromuna yol açtığını, mütedeyyin-muhafazakâr-İslamcı kesimleri celladına âşık olmaya teşvik eden bir etki yarattığını anlatmıştım. O gün de, "cellat"tan kastım "militer güçler" değildi. Milli Görüşçü olsun, diğer İslamcılar olsun, tüm Müslümanları dünyaya yeni bir şey söyleme iddiasından kopartan her şey olarak görüyordum celladı. Askeri vesayet etrafında dönüp dolaşan yaklaşımlar, 28 Şubat müdahalesiyle yapılan toplum mühendisliğini ifade etmeye yetmiyordu.

        28 Şubat'ı anlatmak için pazartesi günü Basın Kulübü-Özel'e konuk olan Meral Akşener'de de aynı derdi gördüm. "Askeri vesayet" yüzünden neler yaşadığı herkesçe bilinen Akşener, olanca samimiyetiyle bugün başka bir yere daha bakmamız gerektiğini söylemeye çalışıyordu.

        VURULAMAYAN YUMRUK

        28 Şubat, sözde gerici güçlerin neden olacağı demokrasi kaybını engellemek amacıyla askerin kalk borusuyla aynı şemsiye altında bir araya gelen sözde sivillerin işbirliğiyle gerçekleşti. Tarihte ilk kez Türk-İş gibi işçi sendikaları ve konfederasyonları ile işverenlerin oluşturduğu konfederasyon bir araya gelerek askeri hem yüreklendirdiler hem zevkle hizaya girdiler. Halkın seçerek Meclis'e gönderdiği sözde "sivil" vekiller, RP ile koalisyon yapan DYP'yi cezalandırmak ve düşürmek için, çok muhtemeldir ki Süleyman Demirel'den aldıkları cesaretle birbiri ardına istifa ettiler. Bugün hâlâ Erbakan'ın o MGK kararlarını hiç direnmeden paşa paşa imzaladığı dezenformasyonu yapılıyor.

        Oysa Erbakan'ın imzaladığı sadece 4 madde idi; kaldı ki 28 Şubat hükümete dayatılan maddelerden de ibaret değildi; ardından gelen dönemde kapatılan partiler, sürülen bürokratlar, sekiz yıllık eğitimle birdenbire ortada kalan çocuklar, atılan öğretim görevlileri, subaylar ve rektörler, sınıfına giremeyen hatta bazen sokaklardan bile kovulan başörtülü kızlar, kapanan işyerleri, hortumlanan bankalardan oluşan yıllardı söz konusu olan.

        Erbakan'ın kendi başını yemeye azmetmiş olanlarla "uyum" görüntüsü vermeye çalışması zaten büyük bir travma yaratmıştı, derken kitlesel dramlar geldi. İslami referanslara sahip olan herkesin içine şu his yerleşti: "Bir şey yapmazsak bizi hayat sahnesinden silecekler." Meşhur "Milli Görüş gömleğini çıkardık" böyle doğdu.

        'YA DEĞİŞECEĞİZ...'

        Değişim gerektiği doğruydu. Milli Görüş siyasetine egemen olan ve hemen her aklı başında İslamcı'nın da şikâyet ettiği "otoriter", "itaatçi", "biatçı" siyaset değişmeliydi mesela. Siyasetin daha geniş bir kitlenin mutluluğu için yapılması gerektiği, bu yüzden siyaseti dini kavramlar yerine herkesi karşılayacak bir dille yapılması gerektiği düşünüldü. Bize uyardı.

        Çok uzun geçmişten yakın geçmişe kadar o kadar çok acı çekilmişti ve 28 Şubat süreci öylesine sıkı bir kırılmaydı ki, kitle "kurtuluş" olarak sunulan havuzun içine atlayıverdi. "Milli Görüş çizgisi" kötü, "yenilikçiler" iyi argümanını hiç sorgulamadan kabullenme, tempo tutarak alkışlama hali böylesi bir çaresizliğin eseriydi.

        Bunun acıklı filmin mutlu finali değil, bambaşka bir senaryo olduğunu daha yeni yeni idrak edebiliyoruz: Değişmesi istenen "otoriter anlayış" yerli yerinde duruyor. Değişmeyeceğini sandığımız hassasiyetler ufalmış, körelmiş; dahası "globalleşme" filan da öyle pek dertsiz tasasız masum bir iş değilmiş!

        Kendisini olayın aktörü sayanların bile bazı gerçeklere zamanla uyandıklarını düşünüyorum. Tüm bu "dindar nesil" tartışmalarını, Necip Fazıl'dan alıntılanan pasajları, kaybını fark etmek ama gideni nasıl geri getireceğini bilemeyip slogana sarılmak olarak görüyorum.

        Düşünsenize, bugün imam hatip liselerinin orta kısmı yeniden açılabilir, ama artık hiçbir AK Partili kurmay dahi, çocuğunu ya da torununu o okullara göndermez. O "mood"da değillerdir, önceliklerimiz değişmiştir ve bu neresinden baksanız bir derttir. Yalan değil, bugün daha özgürüz. Ama o özgürlüğü ne için istediğimizi hatırlamıyoruz artık.

        Doğru, EMASYA protokolü gibi çirkin şeylerden kurtulduk, ama bu kez de Ameri -kan değerlerini savunan Asyalı salaklar olduk.

        *

        28 Şubat bitti; çünkü "şartlar yeterince olgunlaşmıştı".

        Diğer Yazılar