Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÜNİVERSİTE sınavı kalkıyormuş. Görülen o ki vaktiyle CHP de bunu vaat etmiş. 16 Şubat 2010'da şöyle demiş Deniz Baykal: "Türkiye'de milyonlarca insan üniversite kapısında sınava giriyor. Birkaç yüz bin öğrenci doğru dürüst üniversitede okuyor, geri kalan elinde diplomalı işsiz kalıyor. Biz CHP iktidarında üniversite giriş sınavını kaldıracağız. Bu sistem yanlıştır. Mesleki eğitimi özendireceğiz."

        Meğer neymiş, Baykal dahi, "mesleki eğitimin özendirilmesinden" yana imiş. Hem de üniversite sınavları kaldırılsın imiş. Daha önce olur dediğine makes bulunca olmaz diye tutturan CHP'nin bu seferki bant tankı fırlatma, muhatabının ümüğüne çökme mazereti ne olacak bilmiyoruz. Bildiğim ister Erdoğan'dan sadır olsun, ister Baykal yada Kılıçdaroğlu'ndan, sınavsız üniversite fikrinin o kadar da hoş bir şey olmadığı.

        Başbakan, "Üniversite giriş sınavlarını da (Yükseköğretime Geçiş Sınavı-YGS), üniversite hazırlık kurslarını da ortadan kaldırıyoruz. Bu dershaneler ya liseye dönecekler ya da kapanacaklar. Çünkü insanların ellerindeki son imkânları bu alanda kullanmalarını istemiyoruz. Ben bazı büyük dershanelerle konuştum. Kendileri 'Biz de bu yola girmeyi düşünüyoruz' dediler" diyor.

        Öğrencilerin ve velilerin çok sevindiğini tahmin edebiliyorum. Ama bir merkezi yerleştirme sınavının aracılığı olmadan, çok sayıda talep az sayıda kaliteli üniversite varken ve bir toplumun "İyi bir hayat için iyi bir meslek, iyi bir meslek için üniversite diploması şarttır" algısını bugünden yarına değiştirmek mümkün değilken, onca talep az sayıda üniversiteye adil şekilde nasıl bölüştürülür, anlamıyorum. Kriter, lise öğretim başarı puanı olacaksa durum fena. Kriter "mülakat" olacaksa, o çok daha fena.

        Zira şu ana kadar uygulanan yüksek öğrenim öğrenci yerleştirme sınavı devletin sadistliğinden değil, bir ihtiyaçtan kaynaklanıyordu. Sınav, yarattığı onca strese rağmen öğrenciler arasından hak edeni hak ettiği yerde konumlandırmayı amaçlayan en adil eleme-seçme yöntemidir. Talebin çok olduğu yerde kimse "Sınav stres yapıyordu kaldırdık, artık herkesi alacağız" diyemez. Derse de inanılmaz, insanların aklına demek ki yarış başka bir alana kaydırıldı şüphesi gelir. Önemli olan, yarışın kazananı ve kaybedenini belirleyecek ölçülerin eşitlik ve adalet kıstaslarına göre düzenlenmesi, sübjektif müdahalelere kapalı ve net olmasıdır. Yarışın ölçülebilir arayüzlerden belirsiz bir alana kaydığı her yerde, "mülakat" devreye girer. Mülakat denen şey ise objektiflikten sübjektifliğe meyleden eğilimler, politik ve psikolojik etmenler, adam kayırmacılık, torpil vs. gibi açılardan çok su kaldıran bir hamurdur.

        Lise bitirme sınavlarının geri gelmesi ve yerleşilecek üniversiteyi belirlemesi ihtimalinde o zaman da "Bir sınav gitti, ötekisi geldi" durumu oluşacak. Değişen ne? Yok öyle değil, not ortalaması baz alınacak ise velilerin hayat kurtaran notlar ve onları verecek olan öğretmenlere markaj uygulaması sonucu doğabilecek olan "not satın alma tehlikesi" nasıl bertaraf edilebilecek? Dahası, iyi üniversitelere öğrenci yerleştirmedeki başarısıyla öne çıkan liseler önündeki yığılmalar da eninde sonunda bir eleme/seçme zorunluluğu doğurmayacak mı?

        Başbakan bir takvim vermedi ama bu çapta dönüşüm için ciddi bir hazırlık sürecine ihtiyaç var. Böyle bir hazırlık var mı? Yoksa kervan yolda düzülür mantığı mı var? Demokratik açılım için de öyle denmişti ama sonu öyle olmadı. An itibarıyla yasal düzlemde ileri demokrasi için gerekli değişiklikleri yapamadığından dolayı "çok ileri gittin demokrasisi" haline gelme tehlikesi içinde olan bir ülkeyiz. Böyle olması da normal. İyi hazırlanmamış isen ve acemilik dönemin uzun sürerse o boşlukta türeyecek her tür aksaklık ve istismardan sorumlu olur, sorumlu tutuldukça öfkelenir, zararla oturursun. Bu yüzden "En kötü sistem bile düzensizlikten iyidir" gibi sözler üretilmiştir, "Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir" denmiştir bir de.

        Diğer Yazılar