Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Partili 3 kadın milletvekili Sevde Kaçar, Nurcan Dalbudak ve Gülay Samancı, umre dönüşü Meclis'e başörtüsüyle girme kararı aldı.

        Bu 3 vekilin her biri söz konusu kararlarıyla bir ilke imza atmış olacaklar. Başörtüyle Meclis'e giren ilk kadın vekiller olmayacaklar ama "kovulmadan" çalışmalara sonuna kadar eşlik edebilen ilk başörtülü kadın vekiller olarak tarihe geçecekler.

        AK Partililer arasından bazı mahcup eleştiriler var. "Meclis'e başörtüsüyle girecek ilk vekillerin, yasak varken açan, yasak kalkınca şimdi başını örten şahıslar yerine bu meselede mücadele vermiş ve bedel ödemiş kimseler arasından seçilmesi gerekmez miydi?" diye soruyorlar.

        Ne yalan söyleyeyim, bana da "ilk" payesinin Merve Kavakçı gibi, Nur Serter'in ikna odası tacizlerine direnebilmiş isimler gibi bedel ödemiş biri tarafından taşınması fikri daha hoş geliyordu.

        Sonra, bu düşüncenin buram buram siyasi galibiyet ve moral üstünlük arzusu taşıdığını gördüm. Hâlâ Merve Kavakçı'yı Meclis'te görmek istiyorum.

        Ama kimsenin de bu vekillere "Siz şimdi örtünmeyin, biz 'daha' kahraman başörtülüler bulucaz, onları anıtlaştırıcaz, tadını çıkarıcaz" deme hakkı da yok.

        İnsan inancı gereği başını örter.

        İnanç hürriyetinin nasıl kullanılacağına, kimler tarafından kullanılacağına ve zamanlamasına müdahale etmek ise yasakları kaldıran tutum ile sağlanmak istenen "normalleşme"nin doğasına ters düşer.

        Önemli olan Meclis'te demokratik temsilin sağlanması yolunda bir eşiğin daha aşılmasıdır.

        Bir insanın sırf başörtülü diye milleti temsil etme konusunda yeterli olduğu varsayımını kabul etmiyoruz ve bu konuda zaten tartışma ve tereddüt yoktu. Nihayet şu noktaya da gelindi: Bir insan sırf başörtülü diye milleti temsil etmekten men edilemez.

        Milletçe bu nokta üzerinde mutabık kalmak önemli ve aynı zamanda da yeterlidir.

        'GELENEKSEL' CHP ARGÜMANLARI

        ■ Başörtülü vekillerin Meclis çalışmalarına katılacak olması CHP'deki bazı isimleri harekete geçirdi. CHP'li Engin Altay, "93 yıllık TBMM gelenekleri hiçe sayılarak halkın karşısına bir 'oldubittiyle' çıkmak doğru değil" demiş.

        Öyle ya. Başörtülülerin okullara, kamu kurum ve kuruluşlarına ve dahi halkın temsil edildiği Meclis'e girmesini engelleyen uygulamaları yürürlüğe sokarken halka sormuştunuz öyle değil mi?

        Sayın Altay "oldubitti" kutusunu hiç açmasa iyi olur. Çünkü o zaman kendisine "Sayın Altay, CHP'nin ateşli bir biçimde savunduğu cumhuriyet devrimlerinden hangisi 'oldubitti' değildi? Hangisi katılımcı demokrasinin bir ürünüydü?

        Başörtüsü yasaklarının 31 yıldır sürüyor olması, aktif olarak da 10 yıldır tartışılıyor olması yetmedi mi? Özgürlüğün 'oldubitti'si olur mu?

        Milli mücadelenin en önemli sembollerinden olan Sütçü İmam, bir Fransız askerinin Maraşlı bir kadının örtüsüne el uzatmasına karşı çıkıp şehit olmuştu. Aynı Maraş'ın vekili şimdi Meclis'e başörtüsüyle girmek istiyor ve siz bu isteği 'Meclis'in gelenekleri' diyerek mi boğmaya çalışıyorsunuz? Komik misiniz?

        'Meclis'in geleneği' dediğiniz şeyin işgalci Fransız askerinin tutumunda sembolleşen mütecaviz örtü düşmanlığıyla bu kadar benzeşiyor olması trajik değil mi?.." şeklinde onlarca soru sormamız gerekebilir...

        Faruk Loğoglu da "Karşı çıkarız" diyenlerden. "Meclis'in AK Parti'nin arka bahçesi haline gelmekten korunması gerekir" diyor. Bu cümleyi duyan biri de, başörtüsüne pozitif ayrımcılık uygulanacağını, kota uygulamasıyla her partiye belirli sayıda başörtülü aday gösterme zorunluluğu olan bir yasa getirildiğini filan zanneder.

        Öyle bir şey olmadığına göre ne demek istiyor Loğoglu? Şunu: "Aynı inanca, aynı düşünceye sahip olan erkekler Meclis'te bulunsun ama başörtülü görmek istemiyoruz." Loğoglu kusura bakmasın, dünyanın her yerinde buna "cinsiyet ayrımcılığı" deniyor.

        ■ 8 Eylül 2013'te Habertürk Televizyonu'nda yayınlanan Enine Boyuna programına konuk olan Kemal Kılıçdaroğlu'na "Merve Kavakçı 99'da Meclis'e girmiş ve kovulmuştu. Siz o gün orada olsaydınız tepkiniz nasıl olurdu?" diye sormuştum. Cevabı şöyleydi: "Milletin oyuna ve seçtiği kişilere saygı göstermek her siyasal partinin görevidir."

        CHP'lilere soruyorum: Parti başkanınızın sadece bir ay kadar önce, 8 Eylül'deki ifadesi bu. Sorusu olan?

        Diğer Yazılar