Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "MALATYA'dan babamla konuştum. Don vurmuş, 'Bu yıl yemeye bile kayısı yok' dedi. '30 Mart'ta iftiracılara verilen destektendir' diyemedim..."

        Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni'nin yazdığı cümle bu.

        Malatya, AK Parti'ye oy verdiği için Allah tarafından cezalandırıldı diye düşünüyor. Bu görüş ve yaşama tertibini dünyayla kurduğu bütün ilişkilerine teşmil edebilmiş olsa, gam yemez, saygı bile duyabilirdiniz. Bu sözleri söyleyen birinin kendisinin ve grubunun neden olduğu fitneden, bölünmeden bihaber olması ihtimali söz konusu olsaydı en fazla şefkat duyardınız. Ama bu kişi böyle bir konumda değil. Demek ki kendilerinin iftiraları, karalamaları, kumpasları "hayırlı bir işe vesile olacağı" düşünüldüğünden olsa gerek(!) sayılmıyor, daha doğrusu belki "ibadet" sayılıyor.

        Erdoğan'a oy veren din-i bütün ve belki daha az eğitimli herhangi bir samimi Müslüman, yaptığı işleri, aldığı politik tutumları tek başına kaldığından sürekli ölçüp tartabilirken, bazen ait olduğunu düşündüğü network'le de bile isteye çatışabilirken, kurtuluşa ereceği müjdelenmiş hareketin mensubu, "hata yapması ihtimal dahilinde olmayan", kültleştirilerek, kutsanarak yalnızlaştırılmış bir liderin siyasete ilişkin tercihlerini sorgulamıyor. Meselenin acı yanı, bu sadece Cemaat'e mensup bir hal değil. Ülkemiz, katı laiklik uygulamaları nedeniyle paramparça olmuş İslami tahayyülün doğurduğu yanlış İslam telakkileri cenneti ve birçok cemaatin ya da tarikatın kendisiyle ilgili tasavvuru da, dünyaya ve eşyaya bakışı da sorunlu. Gülen Cemaati'ni ayıran ve daha sorunlu hale getiren ise, eşyanın ve akışın hallerinden çıkarılacak hikmeti duruma/lokas-yona/muhataba göre eğip bükmek gibi başka bir esnekliğe de sahip olması.

        Malatya'ya mesaj verirken dinsel suç ve ceza denklemi bütün haşyetiyle kurulur ama WSJ'ye röportaj verilirken takkeler çıkar, rüyalardan bahsedilmez.

        Dershaneler söz konusu olduğunda rüyalara girip "Twit atın" diyen Peygamber, Mısır'ın darbecisi Mursi'yi devirirken ve meydanlarda binlerce insan tek tek sniper'larla indirilirken görünmez.

        Mesele Filistin, Gazze, Mısır olduğunda ağır ağır konuşur "rasyonalite". Gözyaşıyla inşa edilen halkalar, sıra "ümmet"e, Ortadoğu'ya geldiğinde neo-con perspektifinin demir kulelerine dönüşür. İsrail güçlüdür, onunla çelişmeye gelmez mottosu bir noktadan sonra İsrail'le aşırı empatiyi getirir misal. Böyle giderken şu da olmuştur nitekim: "Batı, Mısır'daki İhvan iktidarını beğenmedi, Mursi gideceğini anlamalı, güzelce bırakmalıydı, meydanlarda ölenlerden Mursi sorumludur."

        Muhabbeti layıkına, sorumluluğu sahibine vermekten geri duran bu bakış açısı, yıllarca diğer Müslümanlar tarafından sorgulandı, insanlar "Bunları biliyoruz ama zalime direnmek diye bir şey yok mu, Ortadoğu durulmuyorsa Batı'nın istismarları yüzünden olmuyor mu? Hırsızın hiç mi suçu yok?" dediler. Onlar da "Al sana hırsız" diyerek ülkenin yarısının olağanüstü bir şekilde sevdiği bir adamı paket yapıp çöpe göndermeyi denediler. Dışarda reel politik ve demokratikleşme argümanlarıyla, içeride operasyonlarla , dualarla, beddualarla, rüyalarla... Olmadı.

        Olmayınca olan ise ciddi bir travma. Vaat edilmişti ama olmadı.

        Sünnetullahın "algıda seçicilik" gibi bir mahiyeti yok. Salt kendini hak gören bir yapının ufkuna kapılarak esriyen bir telakki için bu, bir kayboluş nedeni. Gerçeklikten kopuş ve "kaybedenlerdensiniz" kükremeleriyle yanılsamayı devam ettirme çabaları bundan.

        Bu aslında yaşamadığını, bir ardıç kuşunun rüyası olduğunu fark etmek gibi bir şey.

        Soru şu: Bu yaralar neye tahvil olacak?

        Krizin çok görünen ve tartışılan boyutunun ötesinde, bu karşılıklı salvolardan geride nasıl bir İslam telakkisi kalacak?

        Bugüne kadar hep laiklik-sekülerlik, İslam/muhafazakârlık, Alevilik ve Sünnilik arasındaki gerilim alanları konuşuldu. Devlet ve hükümeti işleyemez hale getirmeyi hedefleyen yapı arasındaki çatışma, Sünniler ile Sünniler arasında başlayıp oğul vererek farklı katmanları da içine alan bir gerilime dönüşür mü?

        Soru haklı bir soru; çünkü yaşanan krizin toplumsal ayağında, tabandaki yansımalarda görüldü ki insan, benzerindeki farklılıklara daha da da tahammülsüz.

        Diğer Yazılar