Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇOK büyük bir facia. Büyük bir acı. Soma’da ölen yüzlerce maden işçisine Allah’tan rahmet, hayatını kaybedenlerin yakınlarına ise sabır dileyelim. Acıları birbirimizin yaralarını sarmanın vesilesi kılalım. Birbirimize dua etmek, büyük bir aile olmanın ilk basamağıdır.

        Ama yeterli değil. Bir kere yüzlerce hayatın kaybedildiği böylesi elim bir konu, “Siyaseti bulaştırmayın, dua edin, kader bu” diyerek karşılanamaz.

        Ortada bir maden sahibi var. Çıkıp açık açık “Madende yaşam odası yoktu, zorunlu da değil” diyor. Başından beri olayı trafodaki patlamaya yıkmaya çalışarak ihmalden ziyade “beklenmeyen kaza” olasılığını parlatmaya çalışıyor. CNN Türk’ün bir ekran yüzü tarafından neredeyse “mağdur” ilan ediliyor. Bütün oklar madeni işleten Soma Grup’un patronu Alp Gürkan’ı gösterirken, birileri ısrarla 2013’ün ortalarından beri sürdürdükleri nakaratı dolaşıma sokarak linç azmiyle Başbakan’ın üzerine yürüyor, yürüme olasılığı olan kitleleri kızıştırıyor.

        Soma Grup hiç kuşku yok ki ilgili madenin işletmecisi olarak hesap verecek, bedel ödeyecek.

        Ancak kimse kusura bakmasın, bu kadar büyük bir facianın tek sorumlusu sadece işletme olamaz.

        Bu ülkede madenlerin sahibi devlettir, işletenin nasıl işlettiğini denetlemesi gerekirken, Meclis’e getirilen ve Soma hakkında veriler içeren önerge, devlete hükümet eden partinin vekillerince reddedilmiştir.

        Soma Grup patronunu eleştirdiğinizde ilk küfredenin sosyalistler olmasına “Delilik bu” deyip geçmek işin kolay tarafı. Evet bir buçuk yıldır yapılan bütün haksız tezviratlarla ilmek ilmek dokunan Erdoğan karşıtlığı, ideolojileri bile zehirledi. O kadar zehirlendiler ki gerçek muarızlarının neo liberal politikalar, vahşi kapitalizm ve patronlar olduğunu unutmuş durumdalar.

        İkinci bir neden daha var ama. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın siyasetin hesap vermeyeceği, Erdoğan’a olan inancın ve sevginin hükümetin tüm kusurlarını bir şal gibi örteceği, o çatı altına sığınan kimsenin bedel ödemeyeceği korkusunun giderek yayılması.

        Hükümetin Gezi olaylarını atlatması, paralel yapıyla girişilen bitimsiz düellodan yerel seçimlerde % 45’lik bir zaferle çıkması, AK Parti’nin siyasi çizgisini ve Erdoğan’ı büyütürken aynı zamanda çok büyük sorumluluklar da yükledi. Bu sorumluluklar muhaliflerin arsızlığı, uluslararası muarızların kirli planları gibi gerçekler nazara verilerek yok sayılamaz.

        Zira askeri ve paralel vesayetlerle girişilen mücadeleden başarıyla çıkmanın sonucudur bu başarı. Varlığını siyaset kavramının meşruiyetine borçludur.

        Meşruiyetini siyasetten almak demek, hesap sorulabilir olmak demek.

        Hayatını kaybeden 300 kadar işçiden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın da sorumlu olduğunun kabul edilmesi demek.

        Suçtan bahsetmiyor olmamın nedeni, suç olmasa bile salt sorumluluğun dahi istifa müessesesini çalıştırmak için yeterli olduğu gerçeğine dayanıyor. O halde Faruk Çelik neden istifa etmiyor?

        Hükümet askeri vesayetle baş etti. Paralel vesayete karşı da dik durdu, organize saldırıları gerçekleştirenlerin niyetini gören toplum, hataları olsa bile partisinin yanında durdu. Bu, AK Parti’nin siyasi çizgisinin doğru, liderinin ise bu milletin canına, ırzına, malına göz dikmeyeceğine duyulan inancın ifadesiydi.

        Ancak 30 Mart gecesi kötü bir şey oldu. Haklarındaki iddialar kanıtlanmamış bile olsa, kusurlu oldukları yolunda az çok bir kanaat oluşmuş olan bazı bakanlar, emrivaki ile de olsa o balkona çıktılar ve halkı selamladılar. Erdoğan’ın meşruiyet şemsiyesi altına girerek sorumluluktan kaçabilecekleri ve zaferleri paylaşabileceklerini gösterdiler.

        Ben, Erdoğan’ın küresel zalimlere, adaletsiz düzenlere meydan okuyan tavrında büyük bir potansiyel görüyorum, bu ülke ve içinde olduğumuz coğrafya açısından eşitlikçi ve doğru bir büyüme ve kalkınma hedefine sahip olduğuna inanıyorum.

        Ama “halkın sevdiği lider”, “bu ülkenin dokusuna, hakikatine değen sahih siyaset çizgisi” ve bunlardan kaynaklanan meşruiyet çatısının böyle her şeyi; sorumlu bakanı, adam tekmeleyen müşaviri ve pek çok şeyi içine alması; hatalar, ihmaller için koruma kalkanı teşkil eder hale gelmesi, itiraf edelim ürkütücü.

        Tamam, o meşruiyet çatısı kolay çökmez, ama bu gidişle öylesine kalabalıklaşır ki, Başbakan bir bakar, kendisi dışarıda kalmış...

        Diğer Yazılar