Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR zamanlar “vahşi kapitalizm” diye bir şey vardı. Solcular gibi İslamcılar da ne menem bir garabet olduğunu bilir, düşünmeye ve yazmaya oradan başlardı.

        Sol büyük darbeler aldı, kendi içinde bölüne bölüne yoruldu, akıllı olanları ümitsizliğe düşüp reklamcı oldu, kifayetsiz olanlar da antikapitalizmi “iş yapmama, eser vermeme, istihdam sağlamama” olarak anladılar, işlerine geldi.

        İslamcıların kapitalizm karşıtlığı kısa sürdü. Kapitalizm ve Müslüman ülkeleri boyunduruğu altına alan emperyalizm illeti arasındaki bağlantı velud bir alandı. Ama “Altın kural: altını olan kuralı koyuyor” yılgınlığından açılan yeni yol daha cazip geldi. Modernite eleştirisini neoliberal kapitalizmin vahşiliği üzerinden yapan düşünürleri okuyanlar, Başbakan Erdoğan’ın başarısıyla merkeze oturan AK Parti çizgisinin kurumsal aşamalarını gerçekleştirmek için gerekli okur yazarlar haline geldiler, danışman oldular, bürokrat oldular.

        “Merkezin” imkânlarını bölüşerek semiren Cumhuriyet elitine karşı, İstanbul sermaye sahiplerinin kulüplerine dahil olamayacağını çok iyi bildiğinden “çevrenin” rantını değerlendirerek güç sahibi olmaya çalışan “sağ”ın imkânları AK Parti tarafından

        tevarüs edildi. Erdoğan ve AK Parti çizgisi müzmin muarızlarına karşı ayakta kalabilmek için, kendisini hem ulusal hem de küresel güç odaklarına karşı kanıtlamak için ekonomiyi büyütme, istihdam yaratma, topluma refah imkânları sunma, hizmet kalitesini yükseltmeye adadı. İyi sonuçlar da aldı, ama kötü yanı bu şartlarda kapitalizmi eleştirmenin, tüm bu kazanımların bazı bedelleri olduğunu söylemenin iyiden iyiye salaklık haline gelmesi oldu. Erdoğan, halk tarafından o kadar sevildi ki yaptığı neoliberal hamlelerin başarısı o kadar parlaktı ki, “vahşi kapitalizm”in, neoliberal ekonomi perspektifinin gündelik hayattaki tüketim sevdasından da ibaret olmadığı, yeri geldiğinde öldürdüğü gerçeği unutuldu.

        Bu denli bir sorgulanamazlık, Türkiye’deki sol kalıntıların yeniden hareketlenmesine “teorik zemin” hazırladı. Teorik diyorum; çünkü hakikat ve fiili olarak yürürlükte olan neden, Suriye’deki savaş ve Esad rejimine karşı belirli bir politikası olan AK Parti iktidarının durdurulmasıydı. Her zaman öyle olur, bir ülkenin dışarı doğru yürüyüşünü durdurmak isteyenler, içeride hakiki itirazları olan bazı grupların hareketlenmelerini kolaylaştırırlar. İçerideki bunu bazen bilir, bazen bilmez. Hoş, antiemperyalist olması beklenen solcuların, büyük Batılı liberal demokratların yerli otorite hakkında atıp tutmalarından duydukları memnuniyete bakarsanız, her şeyi gayet iyi bildikleri sonucuna varmanız da mümkün.

        Nitekim Erdoğan’ın yanağından makas alamamayı dert etmiş kibir abidesi liberal entelektüellerin peşine takılmış bir sol var şimdi; Soma faciasından sadece Erdoğan sorumluymuş gibi yapıyorlar. “Verdiği önergeyle övünen CHP iktidarda olsaydı, bu facia olmayacaktı diyebilir misiniz?” sorusuna verebilecekleri tek bir cevap yok. Tüm sorunları tek bir adama ve AK Parti’ye yıkarak neoliberalizmi akladıklarının farkındalar mı, emin değilim.

        ACİL İHTİYAÇ LİSTESİ

        Ancak bu durum, muhafazakârların ve dindarların üçüncü sınıf kötü kapitalist kopyaları gibi göründüğü gerçeğini değiştirmiyor.

        Öyle ki ben bir ara, Soma Grup’a da laf söyletmeyeceğiz diye korktum, o derece. Kriz Taner Yıldız dışında meseleye el atan bütün hükümet aktörlerinin kötü resimler verdiği bir süreç oldu maalesef

        Erdoğan ve ekibinin karşısında “Benim naçiz postalım, senin aldığın oydan değerlidir” tribinde olan bir asker yoktu bu kez.

        Gezi diye başlayan ve giderek bir “yaşam tarzı” isyanına dönüşen dayatmacılık yoktu.

        Milli iradeye yargı ile kumpas kurmaya çalışan paralel yapı yoktu.

        300+ naaş vardı. Yoksullar vardı.

        Fakat birkaç küçük protesto bile sinirlerin gerilmesine, siyasi mevziyi tahkim etme resminin ortaya çıkmasına neden oldu.

        Oysa samimi bir mahcubiyete ve hata olsun olmasın sorumluluk oranında bedel ödemeye ihtiyaç var.

        Erdoğan’ın kimsesizlerin kimi olduğu bilincini ortaya koyarak, kendisi gibi davranmasına ihtiyaç var.

        Bir de tabii, şu neoliberal politikaların masaya yatırılmasına.

        Vahşi kapitalizmin peri kılığına girmiş bir düşman olduğunu yeniden hatırlamaya...

        Diğer Yazılar