Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        IŞİD, Irak-Suriye sınırını yıktı. Kaim Sınır Kapısı da, kapının Suriye kısmında kalan Ebu Kemal Kapısı da IŞİD kontrolünde. Bu şekilde örgüt artık Suriye ile Irak arasında direkt bağlantı yolu sağlamış bulunuyor.

        Yakınlarda da Suudi Arabistan’ın Arur şehrini kontrolleri altına alıp Kâbe’yi yıkma kararı aldılar. Suud’un kültür-tarih mezaliminden geride bir Kâbe kalmıştı, ona da IŞİD göz dikti.

        Taliban, Budizm’in sembollerinden Zunbukt ve Çunbukt heykellerini yıkmış, bunu yaparken “Buraya heykelleri görmeye geliyor, hemen yanı başındaki yoksulluğa ve çaresizliğe göz ucuyla bile bakmıyorsunuz’ diyerek sözde de olsa protest bir mesaj sallandırmıştı. IŞİD’in ise böyle estetik dolayımlarla işi yok. İnsanın dirisine de, hatta ölüsüne de saygıları yok. İslam medeniyeti birikimiyle bağları yok.

        Yetinmediler, liderleri Bağdadi’nin halifeliğini ilan ettiler.

        Örgütün “İstanbul’u da alacağız” gibi ifadelerinin teknik takibe takıldığı da iddialar arasında.

        Ortadoğu’daki gayri tabii sınırlar öteden beri sorun. Öyle ki, 1. Dünya Savaşı sonrasında oluşan bu sınırlar binlerce yıllık İpekyolu ticaretini bir lahzada “kaçakçılık” haline getirdi. Çok hasar verdi.

        Ne garip. İkiz Kuleler’e saldırılan 11 Eylül öznesiz, merkezsiz postmodernizmin sonu olmuştu. Özne geri dönmüştü, ne hazindir ki terörist olarak!

        Aynı şekilde, aynı kültüre sahip insanların yaşadığı coğrafyayı bin bir parçaya bölmüş ulusçuluğun tarihin çöp tenekesine gönderilmesi, bırakın ümmet vizyonunu her türden ulusötesi idealin omurgasıdır. Sınırlar kalkıyor, gelin görün ki IŞİD eliyle! Ki son kısım, rüyayı kâbus kılmaya yetip artıyor.

        Zira hangi değişimin gerçekleştiği kadar nasıl gerçekleştiği de önemli. 1. Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından kullanılarak coğrafyanın paramparça olmasına neden olmuş Mekke Şerifi Hüseyin efekti yaratan IŞİD’in hamleleri, bölgede daha büyük güçlerin savaşmasına davetiye çıkarıyor.

        Öte yandan, Irak’taki karmaşa, ABD’nin Maliki’nin üzerini neredeyse çizmesi vs. Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ni parlatıyor. Hem organize hem de bölgedeki unsurların güvenini kazanmış durumda Kuzey Irak Kürt Yönetimi. Fakat bağımsızlık için referandum çağrısında bulunmak iyi bir fikir mi? Siyasi yapının mezhep eksenine göre hizalandığı yerde etnik esasa dayalı ayrım, ülkeyi hem yatay hem de dikey kesitlere ayırmak anlamına geliyor çünkü.

        Doğru olan, zaten Sünni olan Kürtlerin Maliki’ye karşı haklı olarak isyan eden, aralarında Türkmenlerin de bulunduğu ve IŞİD ile hiçbir benzerliği olmayan diğer Sünni aşiret, cemaat ve nüfuz gruplarıyla ortak bir hat oluşturması.

        Böylece Irak’ın bölünmesi amaçlanmadan Maliki ya da halefi karşısında güçlü bir hat oluşturulabilir ve hatta ancak böylesi güçlü bir blok IŞİD’i dışlayabilir, etki gücünü kırabilir.

        Kürt yönetiminin Şii-Sünni çatışmasında iyice sekterleşen bölge koşullarında nispeten daha seküler bir karakterde olması, bu türden bir blok içinde yer almaya engel mi?

        Bilmiyorum. Sadece Barzani’den katbekat seküler olan Abdullah Öcalan’ın 21 Mart 2013 Nevruz’u için yazdığı mektubu hatırlıyorum. “Bugün Türk halkı bilmeli ki, Kürtlerle 100 yıldır İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşliğe dayanır” derken metnin birçok yerinde Arap, Türkmen, Asuri, Ermeni unsurlarını da saymıştı. Bugün Irak’ta olanlar, Kürtlerin, Arapların, Türkmenlerin ve diğer unsurların -evet, elimizde bu varSünni ortak paydası üzerinde bir demokrasi inşa etmelerini gerektiriyor. I

        ŞİD’i by-pass edebilmek, Maliki yönetiminde hakları defaatle ihlal edilmiş olanların ne kadar güçlü bir hat oluşturabileceklerine bağlı.

        Diğer Yazılar