Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNCEKİ gün Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın vizyon ve lansman toplantısını izlemek üzere Haliç Kongre Merkezi’ndeydim. Erdoğan’ın yapacağı konuşma da, açıklanacak vizyon belgesi de merakla bekleniyordu. Merak olağan, başlığa çıkardığım ifade de abartı değil. Sahiden de, açıklanan belge, eğer Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse, yeni Türkiye’nin kurucu metni olacak. Dileyen herkes vizyon belgesine www.rte.com.tr adlı siteden ulaşabilir. Pek toplantı nasıldı?

        Özetle şöyle:

        Erdoğan bir Cumhurbaşkanı adayı olarak vereceği sözleri, vizyonunu açıklayacağı konuşmanın temelini, geçmişte verilen mücadele ve başarı hikâyesi üzerine kurdu. Konuşmasının mimarisini “değişim” üzerine bina etti. AK Parti’yi ortaya çıkaran şartlar, milletin değişim talebi ve statükonun direnci, Erdoğan’ı ve onu iktidara taşıyan kitlelerin mücadelesi, Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesindeki anlamı tezahür ettiren boyutlar olarak sunuldu. Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi, yeni Türkiye’nin “kurucu” unsuru olarak ele alındı. “Devletin değil, milletin cumhurbaşkanı” ifadesi, devlet ve millet arasında daha önce var olan gerilimin demokrasi eliyle çözülmesi olarak açıklandı.

        Statükonun direnci ve milletin değişim talebi arasındaki gerilim, AK Parti ve Erdoğan’ın liderliğini oluşturan koşullar olsa da, Erdoğan’ın bu direnç ve mücadeleyi kutsamaması, “Bütün bunlar olmasaydı, buralarda vakit kaybedilmeseydi, Türkiye şu an çok daha ileri bir noktada olurdu” demesi, Erdoğan’ın sadece çatışmadan beslendiğini iddia edenlere verilen dolaylı bir cevap gibiydi. Dolaysız cevabı ise şuydu: “Hareketimiz engellendi, partimiz kapatılmaya çalışıldı ama biz kendi acılarına odaklanan bir parti olmadık. Göreve geldiğimizde temsil ettiğimiz hareketi, dostlarımızı-tanıdıklarımızı değil 77 milyonun hakkını gözettik”.

        Sadece AK Parti tabanını merkez almayan, bütün Türkiye vatandaşlarının ihtiyacını karşılayabilecek çözümleri üretmek için çalışacağını ifade eden bir Cumhurbaşkanı adayı vardı o gün o salonda.

        Yeni bir Anayasa’nın hazırlanması gereği ve sözü, “yeni Türkiye”nin Rosetta Taşı. Doğal olarak her safhada vurgulandı.

        Çözüm süreci ve barış ortamının devamlılığı yeni Türkiye’nin olmazsa olmazlarından. Farklılıkları baskılayan değil, destekleyen ve kucaklayan bir mekanizmanın değerine işaret edildi.

        Cumhuriyet vurgusu güçlü bir konuşma dinledik. “Cumhuriyet tarihi içinde hatalar olmuştur, ama Cumhuriyet kimliğimizin parçasıdır ve yapılan hatalar bu değerli mirası kucaklamaya engel değildir” vurgusu öne çıkıyordu.

        Paralel yapıyla mücadelenin gerekliliğinin ve devam edeceğinin altı özenle çizildi.

        Paralel yapı tecrübesinin laiklik kavramına yönelik perspektifte bir değişime neden olduğunu sezinlediğimi belirtmeliyim. Şöyle ki: Din ve devlet arasındaki ilişkinin temel kriterini “sivillik” olarak işaretleyen Erdoğan, “Devlet dine müdahale edemez ama...” dedikten sonra şu “acı gerçeği” kesin hatlarla ortaya koydu: “Dini gruplar, dini yapılanmalar da devlete müdahale edemez.” Erdoğan, geçmişte yaşanan laiklik pratiklerinden kaynaklanan hak ihlallerine konuşmanın birçok yerinde dikkat çekmişti. Ama sorun laiklikte değildi, sorun demokrasi zaafıydı diye özetlenebilecek bir yaklaşımın ağırlık kazandığı görülüyordu.

        Alevilik ve Alevilerin hakları üzerine zuhur edecek yeni bir paketin “intro” bölümü olabilecek ifadeler vardı. Eşit yurttaşlık ve eşit duygudaşlık temelinde; “Ret-inkâr ve asimilasyona hayır” ekseninde başta cemevlerinin statüsü olmak üzere derde deva kimi çözümler kapıda gibi görünüyor ve bu hiç kuşkusuz sevindirici.

        Dış politika ve küresel vizyon, “Türkiye’nin dünyadaki yeri ne olmalı?” sorusu üzerinden ele alındı. Erdoğan başta BM olmak üzere, küresel sistemdeki temsil ve adalet sorununa ilişkin meseleleri dert edecek/dert etmeye devam edecek bir Cumhurbaşkanı olacağını garanti etti.

        “Çevre”, konuşma metninde ayrı bir başlık olarak yer almıştı. Estetik, insan eksenli, yeşil şehirler ifadesi öne çıktı.

        Kadınların ve gençlerin siyasete katılımlarına, üretime ve hayata katkılarına dair doğrudan ifadeler duyduk.

        “Nasıl bir yeni Türkiye?” sorusunun cevabı “Demokratik, müreffeh, öncü ülke” olarak verildi. Konuşma boyunca en sık geçen kelimelerden biri “çoğulculuk” idi.

        Diğer Yazılar