Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİLİYORUM, bugünün doğal konusu Abdullah Gül’ün yaptığı “Siyasete dönüyorum” açıklaması.

        Biliyorum, “Cumhurbaşkanı kim olacak?” tartışması yerini “Başbakan kim olacak?” tartışmasına bıraktı... Ama hem henüz erken bir tartışma olduğu için hem de bugün beni üzen başka bir olay olduğu için başka bir konu seçtim. Sevilen filmlerin sevilen aktörünün ölüm ve daha da kötüsü intihar şüphesi içeren ölüm haberi bu. Kurtlar Vadisi’nin Çakır’ı öldüğünde cenaze töreni düzenleyen bir memleketin evlatlarının bunu çok yadırgamayacağını düşünüyorum.

        Bir aktörün ölümü bizi neden etkiler, bilmiyorum. Sanırım hepimizin içinde Erol Taş’ın “aynen öyle” olduğunu düşünen bir yan var. Tam da bu nedenle Robin Williams’ın ölümü, ölümlerin hiç eksik olmadığı bir dünyada ve gündemde bile dramatik tablonun ilk sırasına yükselebiliyor.

        Goodmorning Vietnam, Good Will Hunting (Can Dostum), The Fisher King (Balıkçı Kral), What Dreams May Come (Aşın Gücü), Patch Adams, Awakenings (Uyanışlar) ve Insomnia gibi dikkat çekici yapımlarda rol almıştı. Ama Williams’ı önemli kılan, bir neslin görüp görebildiği en iyi öğretmen olan John Keating rolüydü. Bu ölümü bir nesil için daha da üzücü yapan, Peter Weir imzalı “Ölü Ozanlar Derneği” filmiydi. Türkiye’de bu filmin izlenmediği tek bir şehir kaldığını sanmıyorum. Ne kadar çok kişinin bu film yüzünden öğretmenliği seçtiğini, sadece bu film yüzünden eğitimci olduğunu bilseniz şaşırırdınız.

        1989 tarihli bu film, çocukları için prestijli bir hayat isteyen ailelerin tercih ettiği katı bir erkek lisesinde geçer. Yeni öğretmen, okuldaki yaratıcı olmayan eğitim sistemini, zenginleştirici değil fakirleştirici disiplini, zihin gelişimi ve özgür düşünce odaklı yeni metotlarla yerle bir eder. Çocukları edebiyat, felsefe, mantık gibi alanların hiç tanışılmamış yüzleriyle, aslında hayata bakan yüzleriyle tanıştırır. Filmin Robin Williams’ın canlandırdığı John Keating’in bütün öğrencileri zorla sıraya çıkardığı ve insan olmakla ilgili farkın eşyaya bakışımızdaki farktan mürekkep olduğunu öğrettiği sahne müthiştir.

        Bütün mesele çocuklara “Bakış açını değiştir” mesajı vermek içindir. Ama John Keating bunu bir cümle ile “öğretmek” yerine, gösterir ve yaşatır. Gençler bu yeni öğretmen sayesinde şiirle, tiyatroyla, sanatla ilgilenmeye başlar. Kısa zamanda özgürce kendi arzularının peşinden gitmeyen bir insanın işe yaramaz bir hayat yaşadığını, bu yüzden mesleklerini babalarının değil, kendilerinin seçmeleri gerektiğini düşünen yetişkinlere dönüşürler. Ancak mesele o kadar basit değildir.

        Babasıyla girdiği mücadeleyi kazanamayan Neil Perry, hayatını kendi iradesiyle belirlemeyecekse eğer, yaşamasının bir anlamı olmadığına karar verir ve babasını silahıyla intihar eder. John Keating’in eğitim metotları rafa kalkar, okul eski kasvetine bürünür, bir kez daha taassup kazanır, eskilerin tarzı yeniden egemen olur.

        Özgürleşme yolunda mutlaka bedel ödenir, hatta şehit verilir. Fakat özgürleşmenin amacı yaşatmak olduğu için ödenen bu bedel çabuk mahkûm edilir, muarızlarınca karalanmasına neden olur. Düzen, nizam, intizam adına milyonlarca kişinin ölmesi, öldürülmesi kabul edilebilir bulunurken, “Bakış açınızı değiştirin” ya da “Hayatınızın iplerini elinize alın” gibi fikirler leke götürmez, ilk aksilikte sapkın ilan edilir. Ciddi yorgunluktur.

        Acaba Robin Williams da yoruldu mu? Insomnia’da, pekâlâ psikopat bir seri katili de canlandırabileceğini kanıtlayan Robin Williams’ın farkı, oynamayı seçtiği yapımlardı. Insomnia hariç, “İyilik ve ümidi kesmemek söz konusu oldu mu çizgi dışına çıkmakta beis görmeyin, insanın gücünden ve içinde taşıdığı asıl özün iyilik olduğu, sevgi olduğu fikrinden asla ümidinizi kesmeyin, herkesin gittiği yola özenmeyin, yolunuzu kendiniz yapın, neşe ile meydan okumayı seçin, neşenin devrimci etkisini keşfedin” diyen rollerde yer aldı. Adı konmamış Peter Pan nosyonuyla hep bu rolleri istedi, tercih etti.

        Şimdi intihar ettiği söyleniyor. Gösteri dünyasına inatçı bir neşe parantezi açan adamın intihar ettiği fikri ise ölüm haberinden daha acı geliyor. İnsanın aklına gelen ilk soru: Nasıl yani Robin Abi? Geri dönüp baştan mı alalım?

        Diğer Yazılar