Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MISIR’ın darbeci diktatörünün, silahsız ve şiddetsiz eylem yapan binlerce kişiyi Rabia Meydanı’nda öldürmesinin üzerinden tam bir yıl geçti.

        Tek yaptıkları dua okuyarak Mursi’nin serbest kalmasını dileyen kitlelerin üzerine ateş açılalı bugün, tam bir yıl oldu. Bu yüzden 14 Ağustos, Rabia Günü ilan edildi.

        İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün bir yıl boyunca süren araştırmaları sonucunda hazırladığı raporda Mısırlı polis ve askerlerin 5 Temmuz 2013 ve 17 Ağustos 2013 tarihleri arasındaki altı gösteride 1150 kişiyi sistematik biçimde öldürdüğü söyleniyor. İşlenen cinayetlerin insanlık karşıtı suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiği bildiriliyor. İcra Direktörü Kenneth Roth, Rabiatül Adeviye Meydanı’ndaki gösteride tek bir günde 817 kişinin Mısırlı güvenlik güçleri nedeniyle can verdiğini ifade ederken şu veriye dikkat çekiyor: Bu, dünyada tek bir günde en fazla sayıda göstericinin öldürüldüğü nadir katliamlardan biri.

        Raporda ayrıca şunlar var: “Güvenlik güçleri herhangi bir uyarıda bulunmadan kalabalığın üzerine ateş açmış ve 12 saat boyunca meydandan çıkışlara izin vermemiştir. Güvenlik güçleri geçici sağlık merkezlerine ateş açarken keskin nişancılar da sağlık merkezlerine girenlerle çıkanları hedef almıştır. 14 Ağustos akşamı meydandaki sağlık merkezi ile cami büyük bir olasılıkla güvenlik güçleri tarafından ateşe verilmiştir.”

        Bütün bunlar olurken AB Dışişleri ve Güvenlik Politikasından Sorumlu Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Catherine Ashton, Sisi ile müzakere halindeydi. Bütün bunlar olurken ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Sisi’nin Mısır’da demokrasiyi yeniden inşa etmeye çalıştığını iddia ediyordu.

        Gerçekte olan ise, Müslüman toplumların iktidarın halkın iradesiyle seçilmesi isteği ve arzusunun ayaklar altına alınmasıydı. İhvan-ı Müslimin, yani Müslüman Kardeşler hareketinin içinden yetişmiş olan Mursi yönetimine yapılan darbe, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın çoğunluğu Müslüman halklarının demokrasi özlemine yapılan bir darbeydi.

        Nitekim Mısır’dan sonra Tunus’ta oyunlar oynanmaya başlandı, Libya’da da darbe denendi ama başarılı olunamadı. Suriye’de üç yıldır ölmekte olan muhalif güçler iyiden iyiye görünmezlik parantezine alındı. Suriye’nin çok parçalı muhalif dokusu uluslararası mahreçlerde bile isteye IŞİD ile aynı kefeye kondu; Esad gücünü berkitirken, tesadüfe bakın dünyanın en kötü adamı Recep Tayyip Erdoğan oldu, hedef tahtasına oturtuldu, Erdoğan’dan diktatör çıkarılmaya çalışıldı.

        İhvan gibi “Halkın iradesi, halkın seçimi” diyen Müslüman topluluklara uluslararası oyun kurucuların desteği ile darbe yapılırken IŞİD gibi terör örgütü yapıların yükselişe geçmesine ses çıkarılmadı, önlem alınmadı. Önlem almak, bölge halklarının diktatörlerinden kurtulma, sandığa, halk iradesine ilişkin meşru taleplerinin yanında durmak olurdu, yapılmadı. İhvan’ı ve Mursi’yi “diktatör” diye kodlayıp lekeleyen ve devreden çıkaranlar, IŞİD’in önünü açmış, gelişini kolaylaştırmış oldu. Nitekim adı geçen yapı Irak’ta devlet kurdu. Musul, Irak merkezi hükümeti tarafından IŞİD’e neredeyse altın tepsi içinde teslim edildi.

        Mısır’da darbenin ilk günlerinde yazmıştım. Batılı liberal demokrasiler ara sıra terörizmden ve Ortadoğu’nun hallerinden müşteki gibi görünseler de, sekülarist siyasal mühendislik çabaları itibarıyla asıl olarak İslam’ın temsilini kültürel bağlamda “zengin Arap şeyhleri”, siyasal bağlamda ise “terörist kalabalıklar-diktatör liderler” denklemine sıkıştırmaya çalışmaktalar.

        Rabia Meydanı’nda insanlar ölürken verdikleri tepki, almadıkları inisiyatif en fazla “fazlasıyla renk vermek” oldu. O gün gelene kadar dünyaya “İslam ve demokrasi bağdaşır mı?” sorusunu tartıştırmışlardı. Görüldü ki dinlerin radikalleştirilmiş, militanlaştırılmış formları gibi sekülarizmin de demokrasiyle bağdaşması mümkün değilmiş. Artık herkes biliyor: Seküler Batılı devletlerin kibri, tepeden bakışı, azgelişmiş ülkeleri kendi insani yaşam standartlarına layık görmeyişi, bölge için asla kullanışlı olmayan reçeteler sunup dayatışı, kabul ettiremediğine de “Eh o zaman öl” deyişi, bal gibi demokrasiye engel.

        14 Ağustos Dünya Rabia Günü, Batılı sözde liberal devletlerin manen iflas ettiklerini gösteren gündür aynı zamanda.

        O gün o meydanda olanlar, Mısır hükümeti tarafından soruşturulmuyor; BM dahil herhangi bir büyük oluşumun da hesap sorduğu yok. Unutmayalım, unutturmayalım.

        Diğer Yazılar