Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP Kurultayı’ndan çıkan sonuç, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı sürdürmesi yönünde oldu. Kılıçdaroğlu’nun 740 oyu var, Muharrem İnce ise 415 oy aldı.

        Kemal Kılıçdaroğlu kazandı. Ama bu mutlak bir başarı değil. Delege 2015 seçimlerine az bir zaman kalmışken radikal bir değişiklik yapmazdı, bu belliydi. İnce kaybetti, ama başarı elde etti. Bu kadar kısa zamanda, “Cumhurbaşkanlığı’nı Tayyip Erdoğan’a hediye ettin” cümlesiyle sınırlı bir muhalefet yürüten, üstelik bu muhalefet cihetinde de haksız olan Muharrem İnce’nin 415 gibi önemli bir sayıyla kaybetmesi, İnce lehine bir başarıdır.

        Doğruya doğru: İnce’de popülist siyasetçilere özgü bir ışık var. Çarpıtıyor ama inanarak çarpıttığı için yakıştırabiliyor. Kılıçdaroğlu ise muarızına sağlam gol attığı zamanlarda bile insanda, “Bu adam iyi biriydi ama siyaset onu çok bozdu” hüznü uyandırıyor. Haklıyken bile haksız duruma düşebiliyor.

        CHP ve MHP’nin birleşip ortak bir çatı adayında mutabık kalarak Ekmeleddin İhsanoğlu ismini seçmeleri, CHP’nin yaptığı Türkiye okumasıyla paralel bir tercihti. Kendileri aday olmayarak siyasi geleceklerini tehlikeye atmamış oldular, Erdoğan’a karşı güçlerini birleştirdiler. CHP, MHP ile ortak hareket etmeyip kendi içinden kimi cumhurbaşkanı adayı yapsaydı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aldığı oyu alabilirdi Allah aşkına? Hangi seçenek Cumhurbaşkanlığı’nı Tayyip Erdoğan’a hediye etmemek olurdu? Bu soruların cevabı yok ve aynı durum MHP için de geçerli. Gelgelelim Muharrem İnce bu haksız ithamdan 415 oy çıkarabildi.

        Kılıçdaroğlu ise “Partimi rakı sofrasında Türkiye’yi kurtaranlardan temizleyeceğim, bana çalışan adam lazım” gibi doğru bir şey söylediği halde, kazandığı sahneden kaybetmiş biri gibi inmekte. Yanlış mı söyledi? Hayır. Türkiye’de çalışmak istemediği ve rakı fiyatları düşsün istediği için antikapitalist ve neredeyse konfeksiyon ürünü gibi kolayca giyilebilen bir ahlaki üstünlük kazandırdığı için solcu olan birçok müzmin insan var. Gerçekten hak, adalet ve eşitlik için canını dişine takıp bedel ödeyenlerden daha fazlalar ve daha çok gürültü yapıyorlar. Halkın pis koktuğunu düşünür ama halkçıdırlar. Yoksullara, ezilmişlere kulak kesilmiş gibi konuşurlar ama zekât veren birini gördüklerinde “Sistemin değişmesi gerekir; zekâtla, sadakayla nereye kadar?” deyip kimseye yardım eli uzatmazlar. Halkın aydınlatılması, çağdaşlaştırılması gerektiğini ileri sürerler ama köhne ve tenha bölgeleri büyükşehirlere bağlayan modernleşme hamlelerine, yol yapımına filan karşıdırlar. Konforlu olduğunu düşündükleri için solcudurlar ve bir süredir CHP’nin başına da beladırlar.

        Lakin günün sonunda Kılıçdaroğlu bu hakikate parmak bastığı için kötü adam oldu. Çünkü sağ siyasetin bir klişesini temellük ettiği için parti içindeki muarızlarının gözünde affedilemez bir şey yapmış oldu.

        Oysa doğru kimin elinde olsa doğrudur. Bakınız Recep Tayyip Erdoğan da “1920 ruhu” diyor, AK Parti’nin teorisyenleri bir süredir “ilk Meclis” atıflarıyla belirlenen bir diskuru tercih ediyor. Hiçbir sembol, referans ve klişe sonsuza dek tek bir kesimin, tek bir ideolojik örüntünün elinde kalmıyor yani. Çünkü bir şeyin klişe olabilmesi için hatırı sayılır oranda test edilip sınanmış olması, önemli oranda hakikat içermesi gerekiyor.

        Yine işçiler öldü

        GEÇEN haftayı son derece hazin bir olayla tamamladık. Mecidiyeköy’deki rezidans inşaatında yer alan yük asansörü 10 işçinin ölümüne sebep oldu. Hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve metanet diliyorum.

        Torunlar Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun, yasada belirtilen tüm denetimlerin yapıldığını söylüyor, asansörün günlerdir arızalı olduğu iddialarını yalanlıyor. Bu savunma doğruysa o denetimin biçimini ve düzeyini tayin eden yasalara da dönüp tekrar bakmak gerekir. Sorumlular şimdi, bugün, bu olaya münhasır olmak koşuluyla elbette hesap verir; çünkü gözler üzerlerinde. Ya sonra? Önemli olan kimse bakmazken de sorumluların sorumlu davrandığı bir güvenlik standardı oluşturmak. Önemli olan, arkasında ağlayacak ya da öldüğü için mağdur olacak kimsesi olmayan işçinin ölümünün de hesabını sormak.

        Diğer Yazılar