Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞÖRTÜSÜ artık liselerde de serbest. Bu durum haliyle eski tartışmaları canlandırdı. “Daha çocuk yaştaki kızların başlarını örttürüyorlar” klişesi aldı yürüdü.

        Türkiye toplumu, kimin çocuk sayıldığı ve ailenin çocuk üzerindeki yetkilerinin sınırları konusunda, hem geleneğin hem modern hukukun kazandırdığı alışkanlıkların toplamından mürekkep eklektik bir yaklaşıma sahip.

        İslam fıkhının kadını ve erkeği yetişkin sayma kriteri ile modern hukuk sistemininki farklı. Din, kadın ve erkek için ayrı ve her ikisi için de fiziksel bir yeterliliğe işaret eden belirtiler ortaya çıktıktan sonra çocuğu yetişkin saymakta. Dinen yetişkin kabul edilen genç kız tesettüre girmeye de ehil. “Daha lise çağında başları örttürülmüş...” diye başlayan o cümleler, hayatlarının her segmentini modern yaşam stratejilerine göre dizayn etmiş olanlara sahici gelse de dindarlar için anlamlı değil. Çünkü lise çağındaki dindar bir genç kız, dinen yetişkin kabul edildiğini ve Allah’a karşı sorumluluğu olduğunu biliyor, kendi kararı ile örtünebiliyor. Fakat “Kendi kararım” demesinin modern hukukta bir karşılığı olmadığı için, bu ses açığa düşüyor. Çünkü modern hukuka göre 18 yaşın altında isen, kendin üzerinde belirleyici tasarruflarda bulunamazsın. Ancak bu noktada da modern hukuk nezdinde anlamlı bir tartışma olan “Çocuk kime aittir?” sorusunun cevabı önem kazanıyor. Çocuk devlete değil de ailesine aitse eğer ve aile çocuğun edimini onaylıyorsa, kararın sorumluluğunu alıyorsa ortada bir sorunun olmaması gerekiyor. Her ailenin denetiminden ve yetiştirilmesinden sorumlu olduğu çocuklarını dilediği gibi yetiştirme hakkı var.

        İslam fıkhının kadını ve erkeği yetişkin sayma kriteri ile modern hukuk sistemininki farklı. Din, kadın ve erkek için ayrı ve her ikisi için de fiziksel bir yeterliliğe işaret eden belirtiler ortaya çıktıktan sonra çocuğu yetişkin saymakta. Dinen yetişkin kabul edilen genç kız tesettüre girmeye de ehil. “Daha lise çağında başları örttürülmüş...” diye başlayan o cümleler, hayatlarının her segmentini modern yaşam stratejilerine göre dizayn etmiş olanlara sahici gelse de dindarlar için anlamlı değil. Çünkü lise çağındaki dindar bir genç kız, dinen yetişkin kabul edildiğini ve Allah’a karşı sorumluluğu olduğunu biliyor, kendi kararı ile örtünebiliyor. Fakat “Kendi kararım” demesinin modern hukukta bir karşılığı olmadığı için, bu ses açığa düşüyor. Çünkü modern hukuka göre 18 yaşın altında isen, kendin üzerinde belirleyici tasarruflarda bulunamazsın. Ancak bu noktada da modern hukuk nezdinde anlamlı bir tartışma olan “Çocuk kime aittir?” sorusunun cevabı önem kazanıyor. Çocuk devlete değil de ailesine aitse eğer ve aile çocuğun edimini onaylıyorsa, kararın sorumluluğunu alıyorsa ortada bir sorunun olmaması gerekiyor. Her ailenin denetiminden ve yetiştirilmesinden sorumlu olduğu çocuklarını dilediği gibi yetiştirme hakkı var.

        Ortada modern hukukun lağvedilip İslam fıkhının kabul edilmesi gibi bir durum yok. Eğer öyle olsaydı, “Madem din öyle, dinen yetişkin sayılan genç kız evlilik de yapabilir” yaklaşımının da alıp yürüdüğünü görürdük. Oysa kimse inkâr etmesin, AK Parti iktidarında erken evliliklerle mücadele edildiğini, bugüne kadar görev yapmış bütün kadın ve aile bakanlarının çocuk gelin uygulamasına karşı yasal düzenlemeler için çabaladığını ve sonuç aldığını gördük, tersini değil.

        Sorun seküler önkabullerde. Lise çağındaki genç kızın başını örtmesi için mutlak surette baskı gördüğünün düşünülmesinde. Ailenin, kızını dini gereklere göre yetiştirmek istemesinin handiyse zulüm olarak görülmesinde.

        Doğruya doğru, bu serbesti, arkadaş çevresinde dışlanma, yalıtılma gibi riskleri göze almak istememesine rağmen sırf ailesi istediği için başını örtmek zorunda kalan genç kızları mutsuz edebilir. Ancak seküler ailelerde de, aynı anda hem matematikçi, hem müzisyen, hem ressam olmaya zorlanmak çocukları mutsuz etmektedir. Disiplin ya da eğitim gençlerin hoşlandığı şeyler değildir, yine de durum böyle diye devlet ya da aileler gençlere eğitim vermekten vazgeçmez.

        “Yoo hayır bayan, burada beyin yıkama var, o çocuğun gelecek hayatını ipotek altına alma var” diyecek olanlar çıkabilir.

        O kişilere bütün saygımla sırf objektif bakabilmeleri açısından şu örnek ve soru üzerinden düşünmelerini tavsiye ederim: 15 yaşında bir kız çocuğuna müktesebatı, ahlaki ve psikolojik durumu bilinmeyen adamların arasında bikini ile deniz/havuz kenarında güneşlenme pratiğini kazandırmak “çocuğun beynini yıkamak, onu bir hayat tarzını benimsemeye zorlamak” olmuyor da, neden aynı yaştaki diğer genç kızın başını örtmesi karalar bağlanmasını, o kişiye acınmasını gerektiriyor? Her iki durum da ailenin baskın eğilimlerinin çocuğa geçmesiyle ilgili iken, neden modernliğe bakan örnek alkışlanıyor da, diğeri mezalim muamelesi görüyor?

        Diyeceğim o ki, seküler ya da dini aydınlanmışların(!) kendilerini başkalarının çocuğuna acıyarak, başkalarının çocukları üzerinden korkarak ve korku aşılayarak değerli hissettiği günlerin sonuna geldik

        Burada asıl mesele, devletin bu hürriyeti istismar edecek olanları nasıl denetleyeceği ve çıkan sorunları nasıl yöneteceği meselesi. Gençlerde “Başımı örtmezsem dışlanırım” endişesi oluşmasına izin verilmemeli. Toplumda haklar ve özgürlükler bağlamındaki iyileştirmelerin “dindarlar ve Kürtler” parantezine sıkıştığı algısına sebebiyet vermekten de kaçınmak gerekiyor.

        Diğer Yazılar