Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çocukluktan kalma bir yara izi gibi durur bazen zaman. Ve o yara izi, hüzünlü bir hatıradan çok daha fazlasıdır.

        Onun görevi, oraya nasıl geldiğini sana unutturmamaktır. Yara bantlarıyla iyileşen yaralara sahipseniz bu sizin şanslı olduğunuz anlamına gelmez bu arada.

        Yaranız ne kadar derin, siz de bıraktığı izler ne kadar derinse hayat gerçek anlamını o kadar bulmuştur aslında.

        Nar gibi yere düştüğümüz zamanlar vardır. Tane tane yerlere saçıldığımız durumlarda, nedenlerin peşine düşmek yerine sonuçları peşinen kabul ettiğimiz anlarda sürüklendiğimiz kör kuyular vardır.

        Bir süredir yurtdışındaydım. Uzaklaşmak istedim. Ülkede yaşanan kaosun içinde öyle yorgun ve tükenmiş hissettim ki kendimi, gittim. Yeni insanlar, farklı kültürler, farklı diller iyi gelirdi her daim.

        Farklılıkların bu dünyanın ve her daim Anadolu’nun özü, çekirdeği olduğunu iyi bildiğimden kendimi yollara vurdum. Sınırları aşınca Türkiye, dışarıda kaldı.

        Uzun yollar yürüdüm. Memleketin halinden dolayı nicedir küf tutan ruhumu havalandırmaya çalıştım. Küf kokusu ağırdır. Elbet henüz temizlenmiş değilim. Bu ülkede yaşayan herkes gibi yıpranmış, örselenmiş bir ruhla nefes almaya çalışıyorum.

        Düşünecek, okuyacak zamanlar da yarattım. Çocukluğumda okuduğum kitaplara geri döndüm mesela. Şeker Portakalı ve Küçük Kara Balık.

        Size de tavsiye ederim. Düşünmeye, felsefe yapmaya, sorgulamaya sevk eden kitaplar, bu berbat günlerde aklımızı korumamız için şart.

        İKİ SORU

        Hakan Günday’ın “Azil” isimli eseri, deha ile delilik arasında seyreden bir hayatın öyküsü. Her yerinden acı, şiddet taşan ülke topraklarından ayrılırken uçakta şu satırları okuyordum:

        “Üzerinde düşünülmesi gereken iki soru var: Birincisi: Günümüz dünyası kimin eseridir? İnsanın mı Tanrı’nın mı? İkincisi: İnsanlığın mutsuzluğu, kutsal bir gereklilik midir? Yanıtları düşünmeye cesaret etmek, insanın kendine doğru atacağı ilk adım olacaktır.”

        Ülkeden uzaktayken sürekli bu sorularla meşgul oldu zihnim. Bu dünya gerçekten de insanın mı Tanrı’nın mı eseriydi?

        Çocukların canının yakıldığı, insanların bunca parçalara ayırıp her birinin diğerinin ötekisi olmaya zorlandığı, farklılıkların düşman cepheler gibi algılatıldığı bir zamana insanın kanlı elleri dokunmuştu.

        Sadece düşünelim istiyorum. Sağduyuyu, elden bırakmadan düşünelim.

        Cumhuriyet ve demokrasiyi, Atatürk ve yol arkadaşlarını, hukukun üstünlüğünü, aklın aydınlığını, bilim ve felsefenin bu ülkeyi karanlıktan çıkaracağını asla unutmayalım. Ülkenin düşünen, sorgulayan insanlara ihtiyacı var. Gerçekten birbirimize çok ihtiyacımız var.

        Diğer Yazılar