Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta havuzda boğulan çocukları Pamir’in ölümünden dolayı anne Süverce Dikdik hakkında tedbirsizlik ve dikkatsizlikle ölüme sebebiyet verildiği iddiası ile savcılıkça dava açıldığını gazetelerde okuduk.

        Oğullarının ölümünden sonra İstanbul’dan İzmir’e taşınan baba Serdar Dikdik hakkında ise savcılık takipsizlik kararı vermiş.

        Baba, isyan ediyor, “Yalnız eşimi değil, beni de yargılayın” diyor ve ilave ediyor: “Allah böyle bir acıyı düşmanıma vermesin, içimiz yanıyor. Bunun acısı insanı bitiriyor. Biz ancak birbirimize dayanarak ayakta duruyoruz. Ama içimiz ölü.”

        Bu isyana yürekler dayanmaz.

        Savcı doğru yaptı.

        Şimdi diyeceksiniz ki, bu kadar acılı bir hayattan sonra, biricik çocukları Pamir’i kaybetmiş bir aile için cezalandırılması yolunda dava açılır mı...

        Evet, savcı böyle bir davayı açmak zorunda idi. O savcının da yüreği yana yana bu davayı açtığına gönülden inanıyorum.

        Allah’ın insanoğluna verdiği en güzel şeyin yaşam olduğunu biliyoruz. Ve yine en güzel hediye evlattır. Çocuklarıdır. Bugün her anne baba çocuklarının başına gelen çeşitli kazalardan Allah’a yalvaran ve “Allahım çocuğuma direnç ver. Benim canımı al, çocuğuma ver” diye yalvardığını biliyoruz.

        Ancak, savcılığın bu davayı açmak zorunda da olduğunu biliyoruz.

        Yine adım gibi biliyorum ki, savcı, anne hakkında dava açar ve cezalandırılmasını isterken, iddianameye Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesinin 6.b endinin de dikkate alınmasını istemiştir.

        Bu madde şudur:

        “Taksirli hareket sonucu neden olan neticede, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilemez.”

        Bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.

        Ceza Kanunu’nun yapım tartışmasında bu fıkranın gerekçesinde şunlar konulmuştu:

        MAĞDUR OLDU

        Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette ki hâkim bu husustaki takdirini kullanırken suç­lunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münha­sıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır.

        Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir kararında bu fıkrayı irdelemiştir.

        22. maddenin 6. fıkrasında yer alan düzenlemenin kapsamının belirlenmesi bakımından uygulamada sorunlarla karşılaşıldığı ortadadır. Bu konudaki tartışmaların genellikle, “fail ile mağdur arasındaki yakınlığın hangi düzeyde olması gerektiği” ve “olay nedeniyle failin hangi ölçüde zarar görmesi gerektiği” konularında yoğunlaştığı görülmektedir. (Dr. Mustafa Kılıçoğlu Yargıtay Onursal Daire Başkanı)

        1-Basit taksirle işlenmiş bir suç bulunmalıdır:

        5237 sayılı TCY’nın 22. Maddesi’nin 6. fıkrasının ilk cümlesinde; söz konusu şahsi cezasızlık sebebinin sadece taksirli suçlarda uygulanabileceğini göstermektedir.

        2-Meydana gelecek netice, “münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından” etkili olmalıdır: Buna göre, failin taksirli hareketiyle neden olduğu netice, hem bizatihi kendisi bakımından acı ve ızdırap doğurmalı, hem de failin cezalandırılması fail ve ailesi bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağduriyete yol açmalıdır. Görüldüğü gibi bu koşul, üç ayrı hususu içermektedir.

        Bunlardan birincisi, “failin kendi taksirli eyleminden ağır düzeyde etkilenmiş olması”, başka bir deyişle, failin kendi eyleminin mağduru durumuna düşmesidir.

        İkincisi, failin taksirli eyleminden “ailevi durum” itibarıyla da etkilenmesidir.

        Bu koşul, fail ile taksirli suçun mağduru arasında belli derecedeki yakınlığı ifade etmektedir

        Üçüncü husus ise; taksirli suçtan “münhasıran failin”, kişisel ve ailevi hayatının etkilenmiş olmasıdır.

        Havuzda boğulan çocukları Pamir’in ölümü ile ilgili bu olay, yukarıda ifade etmeye çalıştığımız T. Ceza Kanunu’nun 22. Maddesi’nin 6. Fıkrası ile örtüşmektedir.

        Şimdi aklımıza şöyle bir sual gelecektir. Madem ki anne kusursuz ve sorumsuzdur, Savcı bu davayı neden açma ihtiyacı duymuştur. Şundan;

        Savcılık leh’de ya da aleyhte bütün delilleri toplar ve davasını açar. Delillerin takdiri, cezalandırma veya beraat kararı verme yetkisi hakime aittir. Sorun budur.

        Sağlıcakla kalın.

        Diğer Yazılar