Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1960 ihtilalinden sonra “İstanbul Barosu “Düşükler” diye tanımladıkları ve tamamı tutuklanarak Yassıada’ya gönderdikleri devrin devlet ve hükümette görev yapan maznunların, savunma vekâletlerinin alınmaması için bir kampanya başlatmıştı.

        O günlerde, Paris Barosu Başkanı Türkiye’ye davet edilmiş ve İstanbul Barosu’na kayıtlı avukatlara bir konferans vermişti. Bu konferansta Baro Başkanı aklımda kaldığı kadarı ile şunları söylemişti: Savunma hakkı insanoğlunun yaşama hakkı kadar kutsal bir hakdır. Bundan vazgeçilemez. Yapılanlar yanlıştır. Bu davalar nitelikleri itibari ile siyasi davalardır. Bu siyasi davalarda, eğer bugün sizler, müvekkillerinizin başını yani idam edilmekten kurtarırsanız, inanın yüzde yüz zafer kazanmış olursunuz. Çünkü hiçbir siyasi lider ömrünün sonuna kadar hapiste kalmamıştır. Bunun tek istisnası Mareşal Peten’dir.

        Kimdir Peten... İkinci cihan harbinde Fransa’yı Almanya’ya teslim eden, devrinin en kudretli devlet adamıydı. Yargılandı. 1945’te idama mahkûm edildi. Yaşlanmıştı. Cezası ömür boyu hapse çevrildi ve Pontalet kalesine hapsedildi.

        95 yaşında tutuklu olarak orada öldü.

        Şimdi yeni moda, hukukla ilgisi olmayan ya da ilgisi olup da insani düşüncelerden uzak bazılarının söylediklerine kulak kabartanlara şunu söylemek isterim. 1960 ihtilalinde askerler üç devlet adamımızın idam kararını onayladılar. Bugün Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu, milletin kalbinde ve gönüllerinde yaşıyor. Adnan Menderes ismi, hemen okullara, üniversitelere, hava alanlarına ve daha pek çok yerlere verilmiştir.

        İşte önümüzde Balyoz davası, Yargıtay bile, korkunç bir hatayla kararları onadı. Eğer Anayasa mahkemesi olmasaydı, bu vatan evlatlarımız bugün hapishanede olacaklardı. Savcılık, davasını hükümeti devirmeye teşebbüsten açmıştı. Teşebbüs yerine devirmekten açsaydı... Durum yine de değişmeyecek ve (idam kararı kalkmasa idi) idam kararı verilerek, Meclis acil toplantı ile bu kararları onayacak, hepsi idam edilmiş olacaklardı. Oysa, hak ihlali nedeniyle anlaşılmıştır ki, şahitler yalancı, dijital deliller sahte çıkmıştır.

        BANA HATIRASINI ANLATTI

        Geçmişte rahmetli Prof. Dr. Faruk Erem’le, bazı ceza davalarına birlikte girmiştik. Bilindiği gibi, devrin en gözde ve en popüler Ceza Hukuku Hocası ve Avukatı idi. Bana bir hatırasını anlatmıştı. Anadolu’nun büyük şehirlerinden birinde, vahşice ve birden çok adam öldürmekle ilgili bir davaya savunma avukatı olarak dâhil olmuş. Davanın iki sanığı varmış. Her ikisi de suçu diğerine atıyormuş. Sonuçta birisine beraat, ötekine de idam kararı verilmiş. Ve karar infaz edilmiş. Aradan bir- bir buçuk yıl sonra, beraat eden kişi, bir başka konuyla ilgili Faruk Hoca’ya başvuruda bulunmuş. Hoca demiş ki; Ben bugüne kadar şu sizin işlediğiniz suçta, bu adamları kimin öldürdüğünü anlayabilmiş değilim. Bu vahşi cinayetleri kim yaptı:

        Evet, Hocam, maalesef ben öldürmüştüm. Arkadaşım haksız olarak idam edilmişti.” Tarih 6 Mayıs 1972. Üç Fidan Deniz Gezmiş, Hüseyin Aslan, Yusuf İnan’ın idamları unutuldu mu... Erdal Eren’in (12 Eylül Dönemi) yaşı uygun değildi. Yargı kararı ile yaşı büyütüldü ve idam edildi. Unutuldu mu... Hala saygı ve sevgiyle anılmıyorlar mı... Hoşça kalın.

        Diğer Yazılar