Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yazılarımı okuyanlar bilirler.

        Bu sütunlarda 20 ve 21 Temmuz tarihlerinde, “Demokrasiden vazgeçilemez” ve “idam mümkün mü...” diyerek kaleme aldığım köşe yazılarında, bu konudaki fikir ve düşüncelerimi açıklamıştım.

        Evet, ben idama karşıyım. Nedenlerini geçmişte izah etmiştim. Yeniden yazmakta sakınca yok.

        İdam bir cezadır. İnfaz edildiğinde bir süre sonra unutulur gider. Oysa, ağırlaştırılmış müebbet hapis, en ağır cezadır.

        Unutulmaz... Her daim hatırlanır. Acısı ömür boyu devam eder. İnsanın yalnız kendine değil, tüm ailesine ve çocuklarına bırakacağı kötü bir mirastır.

        Kaldı ki, gerek idam, gerekse ağırlaştırılmış müebbet hapis kararını veren hakimler de insandır. Karar tarihlerinde çevrenin, yakın mesai arkadaşlarının ve devlet otoritesinin etkisinde kalma ihtimali çok yüksektir.

        İdam kararında infazdan sonra geriye dönemezsiniz ve pişmanlık bir fayda vermez.

        İnsanız hepimiz. Çevrenin, basının etkisinde kalabilirsiniz. Nitekim ülkemizde böyle olaylar cereyan etmiştir.

        21 Temmuz tarihli yazımda efsane ceza hukuku hocası rahmetli Prof. Faruk Erem’den dinlediğim “bir dava var ki ölünceye kadar unutamam” dediği olayı size nakletmiş ve bu ağır ceza mahkemesinin ikilem arasında kalarak suç işlemeyen bir kişinin idamına karar verdiğini anlatmıştım.

        Ama 2 Kasım Çarşamba günü Hürriyet’te Akif Beki’nin yazısını okuyunca, kanaatlerimde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anladım.

        Ne diyordu Sayın Beki, “Dün Bahçeli’nin grup konuşmasını dinlerken aklıma o örnek geldi. İdam cezasının geri getirilmesine destek veren MHP lideri AK Parti’ye “lafı uzatmayın... Getirecekseniz getirin çıkaralım” diyor...

        2002 yılında medya “Ümraniye Sapığı” haberleriyle çalkalanıyordu. Bir robot resim bile vardı. Ona uyan B.A adlı bir kişi yakalandı. Büyük haberdi.

        Medya hep onun sapıklıklarından bahsediyordu. Korkunç bir öfke ve infial uyandırmıştı.

        Değil asılmak, değil kurşuna dizilmek... Diri diri yakılsa çoğumuzun yüreği soğumazdı. Ancak bir ay sonra yanlış kişi olduğu anlaşıldı.

        Evet, ben de yıllardan beri aynı şeyi söylüyorum. İdam son derece tehlikeli bir karar ve operasyondur. Bundan mutlaka uzak durulmalı.

        07.05.2004 tarihinde Anayasamızda yapılan bir değişiklikle 15. maddeye aşağıda belirlenen değişiklik ve ilave yapılmıştır.

        Neydi bu değişim. “Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, yaşama hakkına maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz.

        Kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz. Suç ve cezalar geçmişe yürütülemez.

        Suçluluğu mahkeme kararıyla saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılmaz.

        Bir kez daha dikkatlere sunmakta fayda gördüm. Şöyle ki;

        İçtihatlarına ve kararlarına saygı gösterdiğimiz İnsan Hakları Mahkemesi’ni ve bizim hukukumuzu da birinci derece etkileyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ihlal edilmiş olur ve Avrupa Konseyi üyeliği biter.

        Yurt dışında olup da Türkiye’ye iadesi istenen FETO ve benzeri suçlarla ilgili hiçbir suçlu iade edilmez.

        Biz 2004’te idam kararını Avrupa ülkesi olmak için kaldırmıştık. Bugün aksini yapar mıyız, bilemem.

        Hoşçakalın.

        Diğer Yazılar