Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU hafta Londra’da düzenlenen “Kokteyl Haftası” için şehri ziyaret eden milyonlarca turistten biri de bendim. Kokteyl barlarının son trendlerini öğrenirken her zamanki gibi modern sanattan da geri kalmayayım dedim ama iyiyi, güzeli görmeye alıştığımız müzelerin bile şekli değişmiş, onu fark ettim. Museum of London’ın içinde Black Museum adıyla açılan suç müzesi, İngiltere’nin bir şekilde dahil olduğu suç hikâyelerinin delillerini barındıran enteresan bir müze olmuş. Soygunlarda kullanılan tabancalar, banka soygunlarının vazgeçilmezi maskeler müzenin en önemli eserleri. Hackney’deki The Last Tuesday Society müzesi ise Victor Wynd isimli bir koleksiyonerin sıra dışı eserlerini sergiliyor. Çeşitli ülkelerden toplanan penis heykellerinin yanı sıra Madonna’nın kullanılmış pedi, Russell Crowe’un idrarı gibi iğrençlikle ilginçlik arasına sıkışmış parçaları sergiliyor. Gördün de ne oldu derseniz, ben de emin değilim!

        LONDRA'NIN HİPSTER KARDEŞLERİ

        SAÇ sakal birbirine karışmış ama güzel giyinen erkekler olarak özetleyebileceğimiz hipster’ların Londra’daki en ünlü temsilcileri iki kardeşten oluşuyor. Gary ve Alan Keery adında iki kardeş, mısır gevreği satarak Londra’nın en popüler kafelerinden biri olan The Cereal Cafe’yi oluşturmuşlar. 120 çeşit gevreğin satıldığı kafede, yabancılar 3 pound, İngiliz mısır gevrekleri ise 2.5 pound’dan başlıyor. Tabii bunlar sadece mısır gevreği fiyatı. Özel seçim sütünüz, üzerine koyacağınız meyveleriniz derken iş biraz pahalıya patlıyor. İngilizler mısır gevreğine bu kadar para bayılmayı sevmese de turistlerin akınına uğrayan bir mekân olduğu kesin. Kardeşlerin popülerliği ekim ayının 22’sinde piyasaya sürülecek olan ‘The Cereal Killer Cafe Cookbook’ isimli yemek kitabıyla diğer ülkelere de sıçrayacak gibi. Mısır gevreği kullanarak hipster tarifler elde etmek için ideal bir kitap.

        GENÇLİK SIKINTISI

        LONDRA’DA karıştırdığım gazetelerde gençlerin çalışma stillerini eleştiren röportajlar okudum. Mesela Telegraph’daki röportajında şu an 87 yaşında olan, İngiltere’nin ilk süpermodellerinden Daphne Selfe, günümüz modellerinin eskisi gibi göze çarpan, etkileyici kadınlar olmadığından yakınıyordu. Ona göre Cara Delevingne bile yeterli özelliklere sahip değilmiş. 2009’dan beri kuğu rollerinde sadece erkekleri oynattığı ‘Kuğu Gölü’ versiyonuyla büyük ilgi gören Matthew Bourne ise The Times’taki röportajında günümüz dansçılarının disipline edilemeyişini anlatıyordu. Bizde de üst düzey kimle konuşsam gençlerin sürekli yırtma peşinde olduklarından, bu ihtirasla kendilerini işe vermemelerinden şikâyet ediyorlar. Konu bu kadar evrensel olmuşken, jenerasyonun sorununa çareyi psikolog mu bulacak, sosyal medya uzmanı mı o konu bir netleşse ne güzel olacak.

        LONDRA'DAN TAZE MEKANLAR

        DISHOOM son dönemde Londra’nın en gözde mekânlarından. En son şubesi Carnaby’de açıldı. 20. yüzyıldan kalma Bombay kafeleri gibi döşenen mekân, Hint yemekleri konusunda uzman. Konu Hint yemekleri olunca içerideki keskin baharat kokusu tahmin ediliyordur sanırım.

        WAZEN ise King’s Cross tren istasyonunun yakınında bir Japon restoranı. Şefi Toshimasa Tanahashi, 30 yıldır Kouzu ve Matsuri gibi restoranlarda harikalar yarattıktan sonra Japonca’da masa anlamına gelen Wazen’i açmış. Sake mönüsü inanılmaz.

        FIRE STATION adından anlaşılacağı üzere eski bir itfaiye evi. Waterloo’da içi geçmiş bir pub olarak işletilen mekân, önceki sene tadilata alınmıştı. Yeni dekoruyla 80’lerdeki gastro pub havasına kavuşan mekân, pizza ve burger tarzındaki mönüsüyle çağ atlamış.

        Diğer Yazılar