Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞKA bir mevsimde gitmek de bu kadar çarpıcı olur muydu bilmiyorum ama sonbaharın sarı tonlarının her yeri ele geçirmiş bulunduğu Oslo ile tanıştığıma çok memnunum. Tasarım dünyası denince Kuzey Avrupa her zaman sözü geçen ve ilham veren topraklar olmuştur. Bunun nedenini Oslo’ya gidince daha iyi anladım. Oslo bir tasarım şehri değil de sanki tasarımın ta kendisi. İlk tanıştığınızda durağan bir şehir gibi gelse de biraz zaman geçirince abartıdan kaçınıp her şeye gerektiği kadar yer açtığını anlayıp büyüleniyorsunuz. Evet, biraz pahalı bir şehir ama Norveç halkının keyfi yerinde, ne de olsa ona göre kazanıyorlar. Oslo’ya evlerimizde kullanacağımız renkleri öğrenmeye gittim. İnsan psikolojisine derinden etkisi olan renklerin sürekli iletişimde olduğunuz evlerin duvarından ruhumuza geçtiğini çok önemsememiştim aslında ama öğrendikçe içine giriyorum. Norveç’in dünyaya mal olan markası Jotun’un kreatif direktörü Lisbeth Larsen, 2016 yılında evlerimize konuk olacak renkleri tanıtırken bize harika bir Oslo da turu attırdı. İlk önce Oslo’nun modern sanat müzesi Astrup Fearnley’ye gidip Damien Hirst’ün en ünlü eserlerini gördük. Hayvanları kesip sanat eserine dönüştürdüğü noktalar bana fazla gelse de elmaslarla kaplı kurukafa ‘For the Love of Diamond’ı görmek iyi geldi. Bu sırada sadelik ve saflığı çağrıştıran beyaz tonlarının sunulduğu ‘Işığın Yansımaları’ koleksiyonunu tanımış olduk. Sonra Oslo’nun sıra dışı semti Grünerløkka’da yüzyıllık binalar, meydanlar ve parkların peşi sıra vintage butikler, tasarım dükkânları, kafeler, galeriler ve barlar arasında vakit geçirerek Oslo’nun diğer yüzüne yolculuk yaptık. 1950 ve 60’lı yılların mobilya ve aksesuvarlarının yer aldığı ünlü retro mağazalarından biri olan Godagers’te ‘Zamanın Yansımaları’ izlendi. Burada öğrendim ki 2016 yılında mavi fena halde gözde olacak. Mavinin tonu ne kadar koyu olursa eviniz o kadar cool olacak diyebilirim. Son olarak Norveç’in değerli seramik tasarımcısı Ragnhild Wik’in özel atölyesinin kapıları açıldı ve burada ‘Toprağın Yansımaları’na dokunuldu. Birçok ödüle sahip Wik’in Oslo’daki son seramik koleksiyonunun hikâyesini tasarımcısından dinlemek ayrı bir keyifti.

        Oslo’ya âşık olma nedenleri

        - ŞEHRİN sokakları çocuk arabasında bebeklerini gezdiren babalarla dolu. Alışverişte, parkta koşarken ya da restoranda kucağındaki bebeğe yemeğini yediren babalar görüyorsunuz. Çünkü Norveç’te doğum iznini genelde babalar kullanıyormuş. Kadın kariyerinden uzak kalmıyor, çocuğunun angarya işlerine de bulaşmıyor.

        - EĞİTİM sistemi bizimkinden oldukça farklı. Okullarda sekizinci sınıfa kadar not sistemi uygulanmıyormuş ki çocuklar strese girmeden ne gerekiyorsa öğrensin. Üzerinde baskı olmayan çocuklar neye yöneleceğini de rahatlıkla seçebiliyor tabii ki. Bu rahatlıkla büyüyen çocukların hayatın genelinde daha huzurlu olacağını söylemek için medyum olmaya gerek yok.

        - OSLO’NUN petrol zengini şehirlerden olduğunu oraya gidince öğrendim. Petrol için denizleri deliyorlar belki ama onun haricinde dünyanın en çevreci şehirlerinden. Adım başı yeşil alan ile karşılaşıyorsunuz. En olmadı mekânların içinden saksı çiçekleri fışkırıyor. Elektrikli otomobil sayısı da nüfusa oranla bayağı fazlaymış.

        - HALKIN rahatlıkla dolaştığı merkezdeki bir parkın içinde bulunan Kraliyet Sarayı, kral ve halkı hiçbir şekilde ayırmamış. Gözlerime inanamadım ama koca sarayın kapısında sadece bir muhafız vardı.

        - LISBETH Larsen konuşmasının bir bölümünde “İnsanlar uzun süredir hayatlarını hayli hızlı yaşar oldu. Artık biraz duraksama ve bilinçli seçimler yapmanın zamanıdır” deyince oturup düşündüm. Ama bunu bizim İstanbul’a uygulamak biraz zor. Bu yüzden orijinalinden huzurlu Oslo’nun yansımalarını uzun süre bünyemde tutmalıyım galiba.

        Diğer Yazılar