Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PAZARTESİ akşamüstü Kıvanç Tatlıtuğ’un yeni filmi ‘Hadi Be Oğlum’u izlemek için basının en ağır gazetecileriyle birlikte toplandık. Daha önce hiç görmediğim bir kalabalığı ağırlayan Soho House’un sinemasındaki kargaşa beni şaşırtmıyor. Ana amaç film izlemek de olsa herkes ucundan kıyısından hayatının birkaç saatini Kıvanç Tatlıtuğ ile geçirmeyi istiyor. Ve herkes tabii ki Kıvanç’la bir fotoğrafı olsun da istiyor. Hatta görevli fotoğrafçılar bile makinelerini birbirlerine verip cool oyuncuyla hatıra ediniyorlar.

        Salona gelmeden önce izlediğim fragmanı daha önceki Türk filmi deneyimlerime bakarak nitelendiriyor ve abartılı dramadan hiç hoşlanmadığım için biraz endişe ediyorum. Hayat zaten o kadar ağır geliyor ki, senaryo icabı olaylarla içimi şişirmeye hiç niyetim yok. Sırf bu yüzden çıkışa en yakın koltuğa kuruluyorum. Abartı sahneyle karşılaşırsam beni özgürlüğüme ulaştıracak kapı tam yanımda. Önyargılı bir şekilde “Çok ağlar mıyız?” diye soruyorum Kıvanç’a. Aslında korktuğum için böyle soruyorum, kötü bir niyetim yok. “Filmde ağlanması iyi bir şey mi” diye soruyor cevap olarak. Daha önce filmine böyle yaklaşan olmamış belli ki. Önyargılarım olduğunu fark ediyorum ama benim suçum değil, dram hastası yapımcılar, yönetmenler sağlıklı düşünmemi engelliyor sonuçta.

        Işıklar kararıp film başlayınca soğuk İstanbul gündeminden Kaş’ta denizin ortasına ışınlanmak çok iyi geliyor. Sıcacık güneş, müthiş bir baba oğul ilişkisi ve ufacık bir bebek sizi hikâyenin göbeğine çekiyor. Sonrasında çocuğun özel çocuk olduğu için iletişime ne kadar kapalı olduğunu görüp “Sorun buymuş” diyerek rahatlıyorum. Bundan sonrası filmin sonunda ne olacağını merak etmek ve bu tip çocukların iç dünyalarını düşünmekle geçiyor. Filmdeki doktorun çocuk için “Dünyaya alışacak, ona biraz süre verelim” demesini düşünüyorum sürekli. Çocuk dediğin zaten uzaylı misali, bir şekilde dünyaya adapte olmaya çalışıyor. Ama işte bazı çocukların uzaylılık derecesi daha da derin. Onlarla empati kuramadıktan sonra ne anladım ben bu “Herkesle dost ol herkesle arkadaş” sözlerinden...

        ***********

        ALKIŞLAR YÜKSEK PERDEDEN

        “AĞLAYA ağlaya bir hal olduk” diyerek izledikleri filmi beğenme derecelerini belli edenler filmi eksik bulabilir. Çünkü film ajitasyon yapmadan size neyin ne olduğunu gösteriyor sadece. Kıvanç Tatlıtuğ farkı da tam bu noktada devreye giriyor, yakışıklılığı kadar gerçek bir film! Yönetmen Bora Egemen, ortam çok da müsait olduğu halde zoraki ağlatma sahneleri koymamış filme. Sorumluluğu, hedefi, amacı olan bir film. Hüzünlü ama neşeli de. Umut dolduruyor içinize.

        Yücel Erten büyükbaba rolünde, Alihan Türkdemir özel çocuk rolünde harikalar yaratıyor. Büşra Develi kilit noktalarda girip sonra kayboluyor, her zaman gizemini koruyor. Kıvanç Tatlıtuğ ise oğlu bir yana dünya bir yana baba profili ile harikalar yaratıyor. İyilik güzellik aşılayan çok şey kalmadı ya günümüzde, bu yüzden tadında gözyaşı ile taçlandırılan bu sevgi filmine alkışlar çok da yüksek perdeden olmalı.

        ***********

        OLAN BİTEN

        - Dünyanın en ünlü mavi adamları Blue Man Group iki hafta sürecek gösterilerini salı akşamı başlattı. Çocuğu olan ne kadar ünlü varsa açılış gecesine gelmişti sanırım. Zorlu PSM’deki gösteri 20.30’da başlayıp 22.00’de sona erdiği için sabah okula geç kalma durumu yok tabii.

        - Muazzez Abacı’nın Sezen’imin Şarkıları isimli albümü aylardır konuşuluyor ama hâlâ piyasaya çıkmadı. Fazla merak ilgiyi kaybettirmesin sonra, devir hızlı devir artık.

        - Beckham, Nusret’in fazlasıyla reklamını yapmış. Gurur duyalım kısmı tamam da Beckham daha önce bir şefin reklamını bu kadar yapmış mıydı? Normal mi her şey sizce de? Bedavaya hapşırığını bile paylaşmayan Hollywood işi gücü bırakıp Nusret’i mi destekliyor yani, inanalım mı şimdi?

        Diğer Yazılar