Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KÜRK Mantolu Madonna’nın yönetmen Engin Alkan tarafından tiyatrolaştırılmış halini izlerken aklımdan sürekli neden bu kitabı daha önce okumadığım geçip durdu diyebilirim. Sabahattin Ali’nin sade ama tahrip edici cümleleri tek tek böğrüme saplanırken, kitabı daha önce okumadığım için utandım biraz. “Ayy çok popüler oldu bu kitap” diyenlerden de değilim, Instagram’a koymak için satın alıp sonra rafa kaldıranlardan da… Sadece okumadım işte, denk gelmedi demek ki. Oyun böyle bir artıyla başladı benim için, kitaptan ayrılmayan bir anlatımla beni romanın ortasına çekti. Özellikle 2. perde başarılının da ötesindeydi. Aslına sabit kalınarak bol eski Türkçe kelimeleri kullanan Alper Saldıran’ın tam da o dönemde yaşayan bir beyefendi haline dönüşmesini izlemek inanılmazdı. 24 yaşındaki Raif Bey’in gençliğini, özgüvensizliğini o kadar iyi yansıttı ki gözlerimi oyuncudan alamadım. Menderes Samancılar’ın sahnedeki acınası karakterinin oyunda başına gelenlere karşı yutkunmaktan alamadık kendimizi. Anlatıcı rolündeki Sercan Badur, her zamanki gibi heyecanlı tavrıyla oyunun içinde bambaşka bir karakter. Maria Puder’in ne kadar güzel olduğunu vurgulamak için ona Tuba Ünsal can veriyor ama Maria Puder güzel mi değil mi pek anlayamıyoruz. Raif Bey’in abartısı da olabilir, aşkın gözü kördür. Aşk insana neler yaptırıyor, hayal bile gördürebiliyor sonuçta. Oyun çıkışı herkesin kendi hayatındaki Maria Puder’i yani yarım kalan aşkını düşündüğüne eminim. Oyunun sonunda çıkarılan derslerden biri insanın yaradılış amacının ruhu tatmin etmekle alakalı olduğu tabii ki! Bunu o kadar sade, o kadar naif bir şekilde anlatıyor ki Sabahattin Ali, üzerine ekleyecek bir şeyiniz kalmıyor. Ve bu sadelik içinde öyle betimlemelerle karşı karşıya kalıyorsunuz ki oyun bitiminde kitabı almak en büyük hedefiniz oluyor.

        ***********

        DÜNYANIN GÖZÜ CAPPADOX’TA

        İNGİLİZ gazete The Guardian Avrupa’daki en iyi festivallere yer ayırdığı top 10 listesine Cappadox’u da almış. Yarışılan festivaller de bir hayli üst seviye. Lizbon’daki Nova Batida, Fransa’daki Pete the Monkey, Slovakya’daki Pohoda festivaliyle birlikte Kapadokya’nın da adının geçmesi gurur verici tabii. Ama asıl olay Cappadox’un her sezonunun daha önceki gibi büyülü bir şekilde geçebilmesi.

        14-19 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek olan festival bu sezon da müzik, çağdaş sanat, gastronomi alanındaki zevkinizi güzelce beslemek, kafanızı açmak için hazırlanıyor. Kapadokya’nın Mars’ı andıran atmosferinde Duman, Christian Löffler, Gaye Su Akyol, Hey Dougles, Nicola Cruz gibi isimlerin müziğini dinlemek, gastronomi deneyimlerine katılmak... Bu sene bayram tatiline denk geldiği için şanslıyız sanki.

        Diğer Yazılar