Başarısızlığın nedeni basit
RAMMAR Turado’nun Medium, Huffington Post gibi yayın organında yayınlanan bir makalesi var; Yaşamında İnanılmaz Şeyler Yapamayacak Olmanın 7 Nedeni. Ben bu yazıyı Utku Kaynar’ın blog’undan okudum. Çağımızda yaşananlar ile başarı elde etmenin ne kadar zor olduğunu, biraz sert ve aşağılayıcı bir dille anlatan bir makale. İnsanın yüzüne yüzüne vurması açısından yazının sert üslubunu dert etmedim aslında. Hepimizin zaman zaman düştüğü, başımızdaki işlerin karışık ve kompleks olmasına dair sıkıntıları, bir sonraki görevi yarın bir oturuşta bitireceğimize dair kendimize söylediğimiz yalanlardan veya “Pazartesi diyete başlayacağım” kandırmacalarından söz ediyor. Öğrenmenin sadece okullarda olmadığından, okul için çalışmanın yanı sıra hayatı öğrenmek adına da çaba harcanmasının gerekli olduğunun altını çiziyor. Sıralanan yedi nedenin bence bugüne en uygun konu başlığı ise “Çünkü okumuyorsun!” “Çünkü tarihin sıkıcı ve felsefenin aptalca olduğunu düşünüyorsun. Çünkü oturup MTV veya E! izlemeyi, yeni bir şeyler keşfetmeye ve etrafındaki dünyayı daha iyi anlamak için bir başkasının zihnine girmeye tercih ediyorsun” cümlesini okuduktan sonra kaldım. Yani MTV de E! de sevdiğimiz kanallar ama bunlardan başka kanal izlemeyenleri tanıyorum ne yazık ki. Kim Kardashian’ın hayatını, anasını danasını ezbere bilip dünya teorileri hakkında en ufak bir bilgiye sahip olmayan bir kısım gençlik var. Sadece yabancı kanallar değil tabii, bunların Türk versiyonlarıyla büyüyen yerel bir gençliğimiz de var. Ve sonuçta ne kadar zeki bir nesil olursa olsun, televizyona takılıp izlenenler sonucunda bir şey üretmenin pek imkânı kalmıyor. Ama özenmek derseniz, o en iyi bildiğimiz şey. Kliplerimiz, şarkılarımız bu yüzden mi genelde çalıntı oluyor, insanlar bu kültürü daha çok benimsediği için mi bir şey üzerine tartışmak yerine dedikodu yapıyor, şu sıralar en merak ettiğim şeyler bunlar.
Telefon modası
EYLÜL ayı denince kışlıklar iyice ortaya çıkmaya başlar, gardırobumuza şekil vermeye çalışırız. Eskiden sadece gardırobumuza yeni şeyler alırdık, şimdi iş teknoloji boyutuna da sıçradı. Ortaya çıkmayı bekleyen yeni telefon modelleri ağzımızın suyunu akıtıyor. Suyun altında fotoğraf çekme özelliği ile yazın en önemli arkadaşlarından Sony Xperia’nın Z3’ü geliyor mesela. Daha derinde sualtı çekimi yapılabilecekmiş bu telefonla. Pil ömrünün 2 gün olduğu söyleniyor, benim en merak ettiğim tarafı bu oldu. Son dönemin iyice parlayan markası HTC de yeni modeli Desire 820 ile savaşa katılıyor. Renkli kapakları ile çok çekici gözüken telefonlar gençler ve genç hissedenler için tasarlanmış. 8MP’lik ön kamerası ile selfie çılgınları pek rahat edecek. iPhone’un yeni modeli de bu akımın gözdelerinden. Daha ortaya çıkmadan büyük merak uyandırdı ama iPhone 4 ile 5 modelleri arasında çok büyük farklar olmaması markayı büyük zarara uğrattı. Yeni modelde de bu sıradanlık olacaksa iPhone aşkının tarihe karışması muhtemel.
Belediyelere iyi uykular
ÇEŞME yakınlarını gezmeye devam ederken bu sefer Mordoğan ve Karaburun’a gittim. Sakin, sessiz kasabaların huzuruna hayran olurken, özellikle Karaburun’un gençler tarafından işgal edilmesi mutlu ediciydi. Genelde bu tip yerlerde karşımıza çıkan emekli portresinden eser yoktu. İlk önce Mordoğan’ın sahilini dolaştık, küçük restoranlar, çay bahçeleri, iki üç katlı evler derken burnun ucuna dikilmiş kocaman bir otel, Mordoğan’ın siluetini mahvetmiş! O kadar çirkin, o kadar sakil duruyor ki kelimeler kifayetsiz. Otel yeni yapıldığı için adı yazmıyordu ama ona o imar belgesini veren belediyenin hiç mi aklı yoktu acaba? Aynı şekilde Karaburun’a gidip iskeleden sahil şeridini incelerken benzer şeyleri yaşıyorsunuz. Harika bir manzara ama ucunda dev, çirkin bir otel! Anlıyorum, beldelerin gelişmesi için otellerin çok fazla önemi var, ama sahilin görüntüsünün hiçbir değeri yok mu? Ya da sahile yapılacak binaların şekline şemaline karışılamıyor mu? Bu kadar çirkin binalara kimin ihtiyacı var?
