Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hükümet, OHAL kapsamında devrim niteliğinde birçok karara imza attı. Normal süreçte gerçekleştirilmesi oldukça zor olan reorganizasyonlar yaptı. Hiç şüphesiz, KHK’larla yapılan bu düzenlemelerin bazıları oldukça gerekli ve önemliydi.

        - Öncelikle Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanması yerinde bir karar oldu.

        Ancak bu uygulamanın tamamlayıcısı olarak Güvenlik Müsteşarlığı da gözden geçirilmelidir. Müsteşarlığın kuruluş amacı, farklı bakanlık ve kurumlara bağlı olan güvenlik birimleri arasında koordinasyon sağlamak ve ortak istikamete yönlendirmek idi. Şimdi, güvenlik birimleri arasındaki bu sorun, aynı bakanlığa bağlı olmak nedeniyle kalkmış olacak.

        - Ordu komutanlıklarının Milli Savunma Bakanı’na bağlanması ve askeri birliklerin şehir dışına çıkarılması da çok isabetli kararlar oldu.

        Her iki karar da ülkemizdeki vesayet anlayışını zayıflatacak, millet iradesinin ve sivil iktidarın otoritesini pekiştirecek kararlardır.

        Ancak Genel Kurmay Başkanlığı’nın (GKB) ordu komutanlıklarından ayrılması ve Cumhurbaşkanı’na bağlanması düşüncesi, yönetim uygulamaları bakımından sorunlu olacağa benziyor. Gerekçeleri paylaşılmadığı için tam olarak bilemiyorum, ama galiba GKB, tıpkı eski DPT gibi, bilgi üreten ve planlama yapan kurmay bir birim olarak düşünülüyor.

        Bu yaklaşım beraberinde bazı sorunları da getirir: Öncelikle her bir komutanlık ve GKB, bir süre sonra “farklılaşmaya” ve kendi kurumsal amaçlarını gerçekleştirmeye yönelir. Bu ciddi bir “bütünleşme” sorununa neden olacaktır. Ayrıca kuvvet komutanlıkları ve GKB’nin farklı makamlara bağlanması, geleneksel tecrübe ve alışkanlıkları devre dışı bırakmayı gerektirir. Bu ayrışım fiilen zordur ve ordu komutanlarının birden çok üstten emir alması sonucunu doğurur. Kısaca GKB sadece kurmay bir birim olarak kalmaz ve kalmamalıdır da.

        Bu plan, tarih boyunca ordunun riayet ettiği ve yönetim bilimine hediye ettiği “kumanda birliği” ve “hiyerarşi” ilkelerine aykırı duruyor. Hiyerarşinin ve emirkomuta zincirinin katı olduğu bir yapıda beklenmedik çatışmaların kaynağı olabilir. Bu nedenle, GKB’nin de Milli Savunma Bakanı’na bağlanması doğru olacaktır. Ordu komutanlıkları ile GKB arasındaki hiyerarşik ilişki ortadan kaldırılacak olsa bile, hepsinin tek bakana bağlı olması çatışma çözümünü kolaylaştırır. Kısaca, ister komutanlıklar GKB’ye bağlı olsun, isterse doğrudan bakana bağlı olsun, ama hepsinin aynı makama sorumlu olması daha makul görünüyor.

        - Bir başka karar ise istihbarat yapılanması... Sayın Başbakan’ın ve bakanın yaptığı açıklamaya göre, iç ve dış istihbarat birbirinden ayrılacak ve MİT sadece dış istihbaratla sınırlı görev yapacak.

        Bu plan da bazı endişeleri doğuruyor. Bu düzenleme iç istihbaratı alternatifsiz bırakıyor. Bu durum siyasi iktidarları bir kuruma mahkûm eder ve riskli durumlarda çaresiz bırakabilir. İstihbari bilgiler, siyasi aktörlerin veya kamu yöneticilerinin kendi imkânlarıyla teyit edebilecekleri bir durum değildir.

        Planlandığı şekliyle aynı bakanlık bünyesinde iki istihbarat birimi uygun görünmüyor. Bu nedenle, jandarma istihbaratı emniyet istihbaratla birleştirilmelidir ama MİT iç ve dış görevlerine devam etmelidir.

        Mevcut yapıda ciddi sorunlar olduğu açık. En az 3 iç istihbarat örgütünün varlığı işbölümü, bilgi paylaşma ve işbirliği sorunlarını doğuruyor. Ancak bu sorun kurumların çokluğundan değil, aralarındaki rekabet kültüründen ve yönetim anlayışından kaynaklanıyor. Bu sorunun yeni kurum oluşturarak çözülemeyeceği de AK Parti iktidarında test edildi. Bu yıpratıcı rekabeti işbirliğine dönüştürmek ancak devletin ideolojik tavrından uzaklaşması, her bir kurumun ortak amaç ve değer etrafında, bir vizyon peşinden koşmasıyla mümkün olur.

        - TİB kapatıldı ve görev BTK’ya bırakıldı. TİB zaten BTK’ya bağlı bir başkanlıktı. TİB’in kurulma amacı, dinleme uygulamalarını hukuki bir zemine oturtmak ve disiplin altına almak idi. Kanun çıkmadan önce, her ilde ve ilçede, ilgili amirler, PTT’nin santrallarına bir hat kurup istedikleri numarayı dinleyebiliyordu. TİB ile modern dünyanın uygulamalarına benzer ve insan haklarını koruyan bir çerçeve oluşturulmuştu. Ama kötü ellere düşünce can yakıcı sonuçlar doğurdu. Kötüleri dinleme ihtiyacı ortadan kalkmadığına göre, başkanlığın mekânı ve kadrosu değiştirilse, yaşanan tecrübeden hareketle mevcut hukuki metin gözden geçirilse sorun çözülmüş olur.

        Diğer Yazılar