Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İnan Kıraç’ın son 4 yılda Galatasaray’ın içine düştüğü durumu geçmiş dönem Başkanlarına ve özellikle de Adnan Polat üzerinde eleştirilerini yoğunlaştırması üzerine bir hafta boyunca karşılıklı demeç düelloları yaşadık.

        Kıraç’ın eleştirilerini daha çok liseli olmayan Başkanlara yöneltmesi Galatasaray’da hala vesayet sisteminin devam ettiğini ve bu konuda büyük bir mücadelenin verileceğini bize gösteriyor.

        Önce Galatasaray’da ki şu tüzük meselesine bir bakalım; askerlerin 12 Eylül’de yaptığı Anayasa’da geçtiğimiz 30 yıllık süreçte koalisyon hükümetlerinde dahi bir çok değişikliğe gidilmişken ve sürekli yeni anayasa ihtiyacı kamuoyunda canlı olarak tutulurken Galatasaray’ın tüzüğüne kimse dokunmuyor, dokunamıyor. Kutsal bir metin gibi tek bir satırında değişiklik yapıl(a)mıyor. Adnan Polat, Galatasaray’da demokrasinin önünü açmak, 25 milyonu aşan taraftarı bulunan camianın üzerindeki liseli vesayetini kaldırabilmek için ilk hamlesini yapmış yani tam bir “halk ihtilali” girişiminde bulunmuşken liselilerin darbesiyle karşılaşmıştı. Duayen ismin “Adnan Polat asla affedilmemeli” derken ürettiği suçlamaların en önemli kısmı Seyrantepe Stadı’nda kurucu Başkan Ali Sami Yen’in isminin unutulmasıydı.

        Ülkenin Avrupa’ya açılan penceresi Ali Sami Yen Stadı çürümeye terk edilmişken, tuvaletleri dahi kullanılamayacak haldeyken, dahası devlete ödenmesi gereken borçların ödenmemesi nedeniyle stadın üst kullanım hakkının dahi elden gittiği dönemlerde en ufak bir çırpınış, en ufak bir mücadele etmeyen duayen isim sehven yapılan bir hata yüzünden Polat’ı yerden yere vuruyor.

        Mesele Ali Sami Yen ismi filan değil. Mesele liselilerin vesayetidir. Yıllarca askerlerin siyaset üzerinde kullandığı vesayet bugün Galatasaray’da açık seçik görülüyor. Ne yazık ki geçmişten günümüze silinip süpürülmeyen tek bir gelenek kalmıştır Galatasaray’da.. O da vesayet sistemidir ve ne acı ki o gelenek de kulübün önünü tıkamaktadır. Oysa unutulan gerçek; bu kulübün adı Galatasaray Liseliler Derneği Spor Kulübü değil, Galatasaray Spor Kulübü Derneği olduğudur ve bu kulüp tüm ülkeye malolmuştur. Bu maloluş da liseli olmayan taraftarlarca gerçekleştirilmiştir.

        Peki, Galatasaray’da işler yolunda olsa bu tartışmalar yaşanır mıydı? Kesinlikle hayır.

        Kulübün büyük bir borçlanma içinde olduğu hatta Avrupa Kupalarına katılma konusunda risk taşıdığı ortada. Basketbolcular teker teker sözleşmelerini feshediyor. Milyar dolara varan borçlardan bahsediliyor. İşler yolunda ise göreve gelir gelmez niçin Duygun Yarsuvat ve diğer tüm yöneticiler “taşın altına kafamızı” koyduk diyorlar? Halbuki daha bir iki yıl önce hepimiz Galatasaray’ı çok başarılı bir kulüp olarak görüyorduk. Demek ki sportif başarıların makyajladığı çürük bir yapı oluşmuş. Amin Maalouf’un “yukarı doğru düşmek” adını koyduğu ilginç bir metaforu var: “Toplum yasaları yer çekimi yasalarına benzemez, insan genellikle aşağı değil yukarı doğru düşer. İlkeler insanın palamarları, bağlarıdır; onları kopardığında serbest kalırsın, ama o zaman içi helyum gazıyla doldurulmuş ve yükseldikçe yükselen bir balona benzersin. Balon gökyüzüne yükseliyormuş izlenimi verse de aslında hiçliğe doğru yükselmektedir.”

        Acaba diyorum; Kıraç ve Aysal Galatasaray’ı hiçliğe doğru mu yükseltiyorlar?

        Diğer Yazılar