Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TOPLAM 8 grand slam turnuvası kazanan, 17 "master series" şampiyonluğu ile rekor sahibi olan, profesyonel kariyerinde çıktığı 90 finalin 60'ından galibiyetle ayrılan, daha 16 yaşlarında "wonder kid-harika çocuk" diye anılan ve 21 yıl kortlarda mücadele eden bir isim Andre Agassi...

        Hani bir zamanlar "Madem Agassi gibi vuramıyorsan bari onun gibi vuruyor numarası yapmaya bak" denilen efsane.

        Nerden gözüme çarptı hatırlamıyorum ama bir ayım bir zamanların efsane tenisçisi Andre Agassi'nin 388 sayfalık otobiyografik "Open" kitabını okumakla geçti.

        Zaman geldi kitapta anlattığı maçları youtube'dan indirerek Agassi'nin okuyucularını da ortak etmeye çalıştığı duygu ve heyecana kapıldım. Boris Becker'le, Pete Sampras'la oynadığı maçları onun gözüyle okudum ve izledim. Her zaman kaybettiği ve biraz da öfkeyle bahsettiği Boris Becker maçına nasıl bir boksör gibi hazırladığını okudum:

        "Sadece Becker'i düşünüyordum, onu yenmek istiyordum... bütün tenis oyuncular er ya da geç kendilerini bir boksörle karşılaştırırlar, çünkü tenis aslında temassız bir bokstur. Erkek erkeğe bir şiddet, birisi kortta diğeri ringde. Ölmek ya da öldürülmek, kazanmak ya da döverek kazanmak. Tenisteki yenilgi derinin altında derin izler oluşturuyor. Bana eski Vegas tefecilerinin, insanı bir çuval portakalla dövme metodunu hatırlatıyor, çünkü bu metod hiç morluk bırakmaz."

        En sonunda 1995 Amerika Açık (US Open) yarı final maçında Alman devi Becker'i yeniyor. Son sayıyı aldıktan sonra "Bu top Becker'i cehenneme yolladı" diyecek kadar maça hırslanarak hazırlanmış. Becker; Agassi'nin dengesini bozmak için oyun boyunca sevgilisi Brooke Shields'e öpücükler göndermiş.

        Kitabın her sayfasında "adı niçin Open?" sorusuna cevap aradım. Türkiye'nin sayılı İngilizce öğretmenlerinden ve İngiliz Kraliyet Vakfı Genel Koordinatörü Bekir Sert'e bunu sordum: "Pan İngilizce'de yazın dilinde sıkça kullanılan bir durumdur. Kelime oyunu olarak bildiğimiz pan, haber başlıklarında da sıkça kullanılır çünkü, 'ambiguity' yani çift anlamlılık, her yöne çekilebilirlilik yaratarak okuyucuyu düşünmeye sevk eder. Bu biyografinin ismi de bu anlamda zekice seçilmiş. Bu isim, görünüşte Amerika, Avustralya Open'ı çağrıştırsa da, bir centilmen sporu olan tenisin, farklı etnik kökenli bir oyuncuya (babası İran Ermenisi-Süryani asıllı) ne kadar 'açık' olduğu ve oyuncunun da bu biyografi ile dış dünyaya ne kadar 'açık' bir duruş sergilediği ile ilgilidir."

        Gerçekten de Agassi, yaşamının tüm ayrıntılarını hatta bir zamanlar en tehlikeli uyuşturucuları kullanmasından 141. sıralara gerilemesine kadarki dibe vuruş hikayelerini de açık yüreklilikle anlatıyor.

        Agassi kitabının son cümlesini tenisçilere ayırmış: "Oyunculara hep şunu söylerim: Arkadaşlar, hayatınızda birçok alkış duyacaksınız ama hiçbiri, tenisçi meslektaşlarınızdan duyacağınız alkış kadar önemli olmayacaktır. Umarım herbiriniz en sonunda bu alkışı duyarsınız."

        Ama O'nun 2006 Amerikan Open'da veda maçı sonrası ağlayarak yaptığı ve tribünleri de ağlatan duygusal konuşması daha unutulmazdır: "Skorbord bugün kaybettiğimi söylüyor ama söylemediği şey şu: Geçtiğimiz son 21 yılda ben sadakati buldum. Beni kortlarda ve hayatta daima desteklediniz. İlhamı buldum ben! Performansımın en düşük olduğu zamanlarda bile, başarı için beni gaza getirdiniz. Ve siz olmadan asla ulaşamayacağım hayallere ulaştım. 21 yıl boyunca hep sizi karşımda buldum ve ben de sizi ve hatıranızı hayatımın sonuna dek yanımda götüreceğim."

        Sürüden atılmayı göze alacak kadar asi ve yenilikçi bir Martı gibidir Agassi... Beyaz giyme mecburiyetinden dolayı 2 yıl Wimbeldon'a katılmayan tenisin Muhammed Ali'sinin derslerle yüklü hayatını "açmaya" devam edeceğim.

        Diğer Yazılar