Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün Habertürk Gazetesi'nde bir "haberi" çok önemli buldum: "Çanakkale'de Barbaros Mahallesi sahilinde ... ölü yunus yavrusu bulundu. Yavru yunusun üzerinde darbe izleri dikkat çekti".

        Çok yerinde verilen bu haber kapsamında "yunus yavrusu" bir hüzüne neden olurken, öte yandan dizi filmlere ne diyeceğiz acaba? Son dönemde bağırma, şiddet, öfke, yalan, aldatma dolu dizi filmlerde (bir haber niteliği olmayan nitelikte) çocuğa eziyet ve hatta öldürme sahnelerine fazla tanık oluyoruz (umarım RTÜK bu tip görüntülere hatta filmlere bir dur der).

        Peki ekonomimiz iyileşiyor da, şiddet görüntüleri neden azalmıyor? Empatimizin ardında ne var bir bakalım?

        Türkiye'nin ikinci dalga olarak dış dünyaya açıldığı 1989-1994 ve sonrası olmak üzere 12 yıllık dönemde, ekonomide sürekli kaoslu günler yaşandı. Ardından 11 Eylül 2001'den sonra ise, tüm dünya yeni bir ekonomi türbülansına girdi. Türkiye için ekonomide üçüncü dalga olarak niteleyebileceğim bu liberalizasyon dönemi, siyasi ve kültürel açıdan da yeni bir döneme işaret ediyor.

        Söz konusu dönemde; genel olarak ekonomimiz büyüsün; yabancılar hep sermaye getirsin; ithalatımız çok artsın ki devletin vergi gelirleri yükselsin; bankalarımız çok kârlı olsun ki dev banka merkezleri inşa etsinler; çok sayıda piyasa uzmanımız (?) olsun ki "zengin sayısı" artsın; inşaat firmaları sürekli konut inşa etsin ki konut kredi hacmimiz büyüsün; nüfusumuz daha da artsın ki bankalar daha çok kredi kartı versin; yeni üniversiteler açalım ki çok daha fazla üniversiteli öğrenci görünsün... Evet yaşadığımız bu devir global dünyanın girdiği türbülans ortamında Türkiye ekonomisine de yeni roller yüklüyor: "Fırsatları değerlendirmeliyiz".

        Diğer çoğu devlet gibi Türkiye'de de ekonomideki ana amaçlar "İstikrarlı Büyüme", "Kalkınma" ve " Refah Düzeyini Artırma" şeklinde ifade ediliyor. İşin özü tam da bu noktada, bir tarafta ekonomide büyümeye, bazen de kalkınmaya yönelik çok sayıda gelişme haberi duyar iken, şiddete yönelik duyduğumuz haberler de o denli yüksek paya sahip oluyor. Siyasette bitmez tükenmez bir gerilim ortamı ve geleceğe yönelik kaygıların, sıcaklığını her an koruyor olması, ekonomik gelişmeleri daha derinlikli değerlendirmemizi zorunlu kılıyor.

        2009 yılında krizin en sert milli gelir gerilemesini yaşatmış olmasına karşın; Türkiye 2010 yılında baz etkisi olsa bile %7 dolayında bir büyüme performansı yakalıyor, yabancılar tekrar öncelikle Türkiye'ye güveniyor ve yatırımlarını yönlendiriyor. Avrupa Birliği kendi kazdığı kuyuya kendi düşerken (Euro Krizi), üyelik için zorunlu tuttuğu ekonomi kriterlerini kendileri değil ama Türkiye'nin sağlamasına imreniyor. Değerli Okurlar, Ekonomi tarihine baktığımızda ekonomi döngüsü, işletme döngüsü, hayat eğrisi gibi periyodik dönemler ile karşılaşılır. Bu dönemlerin her biri bir diğeri gibi ortak iki özelliğe sahiptir. Başlama ve sonlanma anları vardır. Aslında ülkelerin siyasi tarihlerine baktığımızda da benzer değerlendirmeler yapılabilir. Döngüler hep vardır, ama süreler farklılaşmaktadır. Artık bulunduğumuz konjonktürün bize verdiği limitler kadar değil, takip edecek döngüyü hatta diğer ekonomilerin/rakiplerin döngülerini de dikkate alacak bir yaklaşıma sahip olmamız gerekiyor. Lafı buradan nereye bağlayacak diyorsanız her konuya bağlayabiliriz. Ama bu yazı kapsamında düşünürsek; ister makro ister şirketler, ister bireyler bazında mevcut konjonktürde ulaştığımız ya da ulaştığımızı sandığımız ekonomik büyüklükler ile zafer sarhoşu olmak ve megalomaniye kapılmak manevi değerlere yapılan en büyük hakaret olur.

        İktisadi kalkınma/refah düzeyini artırma için, salt ekonomik büyüme değil; şiddet içeren, çocuk istismarı yapan, tüm insanlığa ait tarihi ve doğal güzellikleri ormanlıkları hiçe sayan, trafikte diğerlerinin hakkını gasp eden ve göz yuman, bazı insanları" ötekiler" diye sınıflandıran ve benzeri aklınıza gelen tüm olumsuzluklardan arınmanın da gerekli olduğunu unutmamalıyız.

        Not: Önümüzdeki hafta (yılbaşı;) köşe yazımda yatırımcılara yönelik "2011 yılı için dengeli portföy önerilerine" yer vereceğim.

        Diğer Yazılar