Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bakmayın açık açık “Medyayla savaş halindeyim” dediğine, aslında medyanın bağımlısı. Ofisinin duvarlarını kendi fotoğraflarının olduğu dergi kapakları süslüyor. Time’ın kapağını çerçeveletmiştir kesin.

        Oysa dergi onu yılın kişisi seçtiğinde derginin logosundaki M harfi şeytanın kulakları gibi kafasına denk gelmişti kapakta. Oturduğu sandalye ve açı Hitler’i andırıyordu.

        Bunları hiç önemsemiyor. “Geçen sene de bu sene de defalarca Time’ın kapağında yer aldım, büyük bir onur” diyor ve geçiyor.

        KISA PARMAKLI

        New York gece hayatı yazarlarının “Sevgili dostum Donald” diye bahsettiği Trump, gazeteciler onu övdüğü sürece medyaya savaş falan açacak biri değil. Hakkında çıkan en ufak, en sıradan haberlerde bile telefonunu çaldıran gazetecilere mutlaka demeç veriyor. Ondan bahsedilsin diye ölüyor. Zamanında kendi sesini değiştirip gazetecileri “Ben Bay Trump’ın danışmanıyım, bu akşam şurada olacak” diye bilgilendiren de o...

        Ama küçücük bir eleştiri alsın kini yıllarca geçmiyor. Vanity Fair editörü Graydon Carter 80’li yıllarda Spy Dergisi’nde ondan “kısa parmaklı kaba adam” diye bahsettiği için hâlâ öfkeli. Zaman zaman fotoğrafını yollayıp “Bak o kadar da kısa değil” diye not iliştiriyor.

        Carter’ın yanıtı: “Bence hâlâ kısa.”

        Eski Fox News sunucusu Megyn Kelly’ye zaman zaman mektuplar yollarmış; içinden Kelly hakkında haberlerin olduğu dosyalar çıkarmış. Seçim döneminde ona sert sorular sorduğu için şimdi kara listede.

        Başta New York Times, Washington Post ve CNN olmak üzerine onu sorgulayan, eleştiren, işine gelmeyecek haber yapan bütün yayın organları ise bir numaralı düşman şimdi. “Sahte haber” yapmakla suçluyor.

        Her şeyin altında gazetelerin onu her gün övmemesi mi yatıyor?

        ABD MEDYASININ PANİĞİ

        Amerikalı gazeteciler hep anayasanın basın özgürlüğünü koruyan bir numaralı ek maddesinin kendi garantileri olduğunu düşünürdü. Yasa kuşkusuz belli bir dokunulmazlık sağlıyor, ama Amerikan basınını diğer ülkelerden daha özgür yapan süregelen geleneklermiş meğerse...

        Önceki gün New York Times’taki makalelerinde yaklaşan tehlikeye dikkat çekiyordu hukuk profesörleri Ronnell Andersen Jones ve Sonja R. West.

        Her geleneği altüst eden Trump neden basın özgürlüğüne de saldırmasın?

        YARGIÇLARA BAĞLI

        Sözgelimi, Adalet Bakanlığı son çare olarak gazetecilerden haber kaynağını açıklamalarını talep ediyor. Bu bir kurala bağlı değil, sadece böyle alışılageldiği için. Ya son çare değil de ilk talebe dönerse?

        Çoğu zaman basının özgürlüğü yargıçların sempatisine kalmıştı. Ancak giderek bu sempatinin de azaldığı görülüyor.

        Mesela, Trump’ın destekçilerinden Peter Thiel’ın finansal olarak desteklediği avukatlar ordusu New York’un en provokatif haber dedikodu sitesini dava etti, yargıç da öyle bir ceza kesti ki site iflasını açıklamak zorunda kaldı... Başka haber siteleri için de emsal teşkil edebilir bu karar.

        Gazeteleri yıllarca ayakta tutan ekonomik güç de epey bir zamandır tarihe karıştı. Yerel gazeteler varlığını sürdüremediği gibi büyük kurumlar da ekonomik zorluklarla mücadele ediyor. Gazeteler kapanıyor, kemerler sıkılıyor...

        Amerikan Anayasa Mahkemesi 10 yılı aşkın süredir basın özgürlüğüne ilişkin bir davaya bakmıyor. Dahası Trump kendine yakın, muhafazakâr bir yargıç atayacak mahkemeye yakında...

        Manzara hiç mi hiç iyi değil.

        BEYİN YIKAMA STRATEJİSİ

        Donald Trump’ın arkasında ömrünü ana akım medyanın inandırıcılığını yok etmeye adamış bir ordu var. En yakın danışmanı Steve Bannon’ın ırkçı, ayrımcı ve yalan haber üreten Breitbart sitesi, sağcıların domine ettiği radyo programları, Trump troll’ları ve tabii ki Fox News’la yepyeni bir kitle medyası hizmet ediyor ona. O da onlara hitap ediyor.

        Bu yayın organlarının ve yöneticilerinin en büyük formülü, kendileri yalan haber konusunda uzman olmalarına rağmen işlerine gelmeyen her türlü haberi “yalan” diye etiketlemekten çekinmemeleri.

        Başkanlık töreninde katılımın azlığı gözle görünürken buna yalan dediler mesela. Metronun rekor yolcu taşıdığını iddia ettiler, halbuki rakamlar tam aksini söylüyordu.

        Trump medyanın CIA’yla arasını bozduğunu iddia etti, halbuki yıllarca kendisi istihbaratçılarla dalga geçmiş, onları Nazi’lerle kıyaslamıştı.

        Oxford Sözlüğü’nün 2016’nın kelimesi olarak “post-truth”u seçmesi boşuna değil: Gerçeklerin anlamını yitirdiği çağda kitleler mesajla ilgileniyor, bilgiyle değil.

        Geçenlerde New York Times’a söyleşi veren radyo programcısı John Ziegler yıllarca başarılı bir şekilde kemik kitlelerinin kendisiyle aynı görüşü paylaşmayan kim varsa onlara güvenmemeleri konusunda beyinlerini yıkadığını itiraf ediyordu.

        Bannon da basını “anamuhalefet partisi” ilan ederek her yaptıkları habere siyasi gölge düşürmeye, gazetecileri taraf/düşman gibi göstermeye uğraşıyor.

        Zaten ana akım medya Trump’ın gelişini tahmin edemedi, başarısız oldu ve kimse de nerede hata yapıldığına dair sorumluluk almadığı için oluşan çatlaktan Trump ve ekibi faydalanıyor.

        Ahlaki yönü tartışılır, ama kurnazca bir strateji, korkutucu bir propaganda.

        RAKAMLAR NE DİYOR?

        Trump medyaya saldırıyor ama...

        - Vanity Fair yeni başkan tarafından eleştirildikten sonraki iki haftada 80 bin yeni abone kazanmış...

        - New York Times 200 bin yeni (gazete ve dijital) abone kazanmış Trump’ın gazeteye yönelik tweet yağmurunun ardından...

        - Keza Washington Post da tiraj ve online trafikte artış olduğunu belirtiyor...

        - The Atlantic, New Yorker gibi dergilerin de tirajları yükseldi...

        - Gazetecileri Koruma Derneği’ne, Mother Jones ve ProPublica gibi kâr amacı gütmeyen medya kuruluşlarına rekor bağışlar yağıyor...

        - Başta CNN üç haber kanalının reytinglerinde ve kârlılığında rekor artış var...

        YETTİ MESAJ KAYGISI

        Pazar akşamı SAG Ödül Töreni’ni izliyorum... Tamam siyasi iklimi anlıyorum... ABD özel bir dönemden geçiyor... Mahershala Ali’den Bryan Cranston’a bütün ödül alanlarda bir mesaj kaygısı, bir politik çıkış merakı. Herkesin dilinde bir Donald Trump yergisi... Hak etmiyor da değil...

        Ama bir süre sonra tekrar tekrar benzer sözler söylenince hem baygınlık veriyor, hem etkisini kaybediyor. Trump eleştirileri de klişeleşmeye başlayınca bir süre sonra dinleyen yorulacak, mesaj hiçbir anlam ifade etmeyecek.

        SAG’in hep Oscar’ların habercisi olduğu söylenir film eleştirmenleri tarafından. Kimin ödül kazanacağını bilmem ama Oscar töreninde de heykelciği kaldıranların mesaj verme yarışına gireceğini tahmin etmek bile çok orijinal bir fikir değil.

        Diğer Yazılar