Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sağı solu belli olmayan, deneme yanılma yöntemiyle politikalarını belirleyecek bir Beyaz Saray yönetimiyle muhatap Türkiye. Tarihin en tecrübesiz ekibi.

        Ama hem dezavantaj, hem de avantaj bu durum. Önümüzdeki dört yılda ne yapacaklarının adımları ilk 100 günde atılacak ve bundan sonra çizgi hemen hemen hiç değişmeden aynen ilerleyecek.

        Türkiye’nin, ilk 100 günde yeni yönetimin FETÖ politikasını yönlendirmesi, ikna etmesi, mesajı kontrol altına alması gerekiyor.

        Ankara gerekli adımları diplomatik yollardan atıyor, ama şu anda belirlenecek çizgi için resmi yazışmalar yeterli değil. Özellikle ABD kamuoyunda, geleneksel Cumhuriyetçilerdense Başkan Danışmanı Steve Bannon’ın temsil ettiği alternatif sağ (“alt-right”) Trump fanatiği çevrelerde Gülen tehlikesine karşı sıkı bir mesaj işlenmesi gerekiyor.

        Bu bir propaganda savaşı, kaçamayız.

        TÜRKİYE UZMANLARI!

        Washington’da kendi kendilerini Türkiye uzmanı ilan eden birkaç kişi var. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalışıyorlar, orada burada rapor ve yazıları yayımlanıyor, sık sık Türkiye uzmanı olarak görüşlerine yer veriliyor.

        15 Temmuz gecesi “tesadüfen” Türkiye’de bulunan ve Türkiye’yle ilgili bütün tespitleri çöpe atılacak kıymetteki Henri Barkey bunlardan biri. Kendisini yıllar içinde iyi pazarlamış ABD’ye; önemli bir düşünce kuruluşunda çalışıyor. Bütün dünya liderlerinin mutlakauğradığı Council of Foreign Relations’ta çalışan Steven Cook diğeri. Darbe gecesi Foreign Policy editörü ve FETÖ’cülerin dostu David Kenner yaşanan terörün bir tezgâh olabileceğini ima eden tweet’ler atıyordu...

        STAJYERLER BİLE ÖNEMLİ

        Bu isimleri kimler besliyor? Yazdıkları hep FETÖ’nün işine geliyor. Ve ne yazık ki Washington DC’de çok önemseniyorlar. Ne zaman Türkiye’yle ilgili bir yere baksam bunları görüyorum.

        Birkaç yazarın ne önemi var, diye düşünülebilir. Ama tecrübesiz başkan ve kabinesinin en az kendileri kadar tecrübesiz kadroları göreve yeni başladı. Türkiye’den sorumlu ekip şimdiden görev gereği ilk olarak en bilinen, en ortadaki isimleri okumaya girişti. Onlarla buluşup sohbet edecekler, bilgi aktarımı başlayacak.

        İlk 100 günde beyinlerine işlenen tohumlar giderek bütün düşünce sistemlerine hâkim olacak.

        Gazete haberlerini dosyalayan stajyerlerden içeriği yukarıya aktaran müsteşarlara kadar her kademe önemli.

        Daha önce altı ay demiştim bu süreç için, ama Trump’ın önceden kestirilemez yapısını görünce her geçen günün kıymeti daha da artıyor.

        FETÖ’YE KARŞI YENİ SÖYLEM

        FETÖ’nün propaganda makineleri ABD’de tek bir strateji izliyor: Erdoğan karşıtlığına oynuyorlar, halihazırdaki iklimden faydalanıyorlar. Tek bir mesajı tekrar edip duruyorlar: “Biz Erdoğan mağduruyuz.”

        Buna karşılık hükümete yakın yazarlar ABD’ye geliyor, üç-beş kişinin düzenlediği paneller yapıyorlar ama pek etkileri olmuyor. Bir kere pozisyonları yeteri kadar objektif algılanmalarına engel. Dahası, iç politikada işe yarayan FETÖ söylemlerinin tamamını Amerikalılara yığmaya çalışıyorlar. Söylemek zorundayım, bu iş fazla taraf olmuş isimlerle olmaz.

        “Her şeyi FETÖ yaptı” dedikçe yabancıların kafası karışıyor, bu sefer hiçbir şeye inanmamaya başlıyorlar.

        Kilit formül Amerikalıların çok sevdiği “Less is more” tabiri. Çok şey anlatıp kafa karıştırmak yerine en kritik ama en kuvvetli bilgileri paylaşıp tehlikeye dikkat çekmek. Somut delil, net bilgi, makul söylem...

        Daha da önemlisi, FETÖ’nün bir Erdoğan meselesi değil, bütün Türkiye’yi ilgilendiren bir sorun olduğunu sık sık vurgulamak.

        Objektif, iktidarla uzaktan yakından bağı olmayan ve FETÖ tehlikesini net okuyan insanların cesaretlendirilmesi, onlara bilgi akışının sağlanması ve ön plana çıkmalarının teşvik edilmesi gerekiyor.

        Bugüne kadar 15 Temmuz’da FETÖ tehlikesini dünyaya en net anlatabilen Dexter Filkins’in New Yorker’a yazdığı makale ve Aslı Aydıntaşbaş’ın European Council of Foreign Relations için hazırladığı rapor oldu. İkisi de etkili oldu. Devamının gelmesi şart.

        MAHSUN SEVDASI

        Mahsun Kırmızıgül’ün yeni filmi “Vezir Parmağı”nı Hürriyet kadar pompalayan bir gazete daha olmadı. Tabii ki haber, tabii ki duyurulacak ama daha yapım aşamasından vizyona girmesine kadar, şimdi de vizyona girdikten sonra gazete sadece övüyor Mahsun’u. Biraz abartılı değil mi?

        Oysa Türkiye’nin en birikimli sinema eleştirmenlerinden Tunca Arslan filmi yerden yere vurdu mesela... Nitekim izleyici de bu kadar reklama rağmen filme gitmedi, sınırlı gişe yaptı.

        Gazetenin Kırmızıgül sevdasını anlamak zor değil.

        Geçen sene Los Angeles’ta sadece 30 kişinin katıldığı düğününde Kırmızıgül’ün şahidi Hürriyet’in “iki numarası” Fikret Ercan’dı.

        Bir gazeteci ile bir sanatçının bu kadar iç içe olması ne kadar doğru, soruyu ortaya atıyorum.

        ALTINI ÇİZDİKLERİM

        Yeşilçam usulü tarihsel komedilerin bile çok çok gerisinde kalan “Vezir Parmağı”nda, Fethullah Gülen’e ağdalı biçimde övgü düzmüşlüğü bilinen Ali Sürmeli’nin başrollerden birine oturtulması hadi neyse de bari “himmet parası” gibi mevzulara hiç girilmeseydi. 2010’da “New York’ta Beş Minare”yle Gülen’e saygı duruşunda bulunan Kırmızı- gül şimdi ne yapmaya çalışmış, doğrusu pek anlayamadım.

        Tunca Arslan, “Kırmızıgül’ün yeni denemesi.” Aydınlık, 27 Ocak 2017.

        Diğer Yazılar