Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerika Başkanı’nın kulağına fısıldayan Steve Bannon’ın herhangi bir ideolojisi yok. En fazla yerleşik düzenden nefret ediyor. Demokratlardan da hoşlanmıyor, geleneksel Cumhuriyetçilerden de. Kendisini en çok Avrupa’daki milliyetçi partilere yakın buluyor, ulus-devleti savunuyor. Küreselleşme karşıtı, Davos elitine düşman, katı bir kapitalist.

        Herkese, ama özellikle de azınlıklara, belli bir saygı çerçevesinden yaklaşılmasını emreden politik doğrucu anlayışa tepkili. Ağzı bozuk, yer yer kadınlara karşı hakaretamiz söylemler kullanıyor.

        Amerikan basını ona ırkçı damgası vurdu, ama tanıyanlar bu ithamı doğrulayacak herhangi bir ipucu görmediklerini söylüyor.

        İrlanda kökenli Katolik bir aileden geliyor. Anne babası sendikacı, Kennedy seçmeni. Bannon yedi sene boyunca Deniz Kuvvetleri’nde görev alıyor önce; ileride siyasete atılmak istediğinden özgeçmişinde iyi duracağını söylemiş o zamanlar bir arkadaşına. Bir dönem Pentagon’da çalışıyor, Georgetown’da Milli Güvenlik dalında yüksek lisans yapıyor ama hayat onu iş dünyasına sürüklüyor.

        BİR TÜR GATSBY

        Wall Street’te nasıl iş bulacağını düşünürken birisi Harvard Business School’da okumasını önerince okula başvurup kabul alıyor. Ardından Goldman Sachs’ta işe başlıyor.

        Hayattaki en büyük kariyer dersini de burada, dünyanın en büyük yatırım bankalarından birinde öğreniyor: “Asla kapıdan ilk giren olma çünkü bütün oklar sana doğrultulur.” Goldman’ın prensip olarak hiçbir iş dalında öncü olmadığını, yeni bir alana açılacaksa mutlaka bir iş ortağı bulduğunu anlatıyor.

        Bannon’ın Wall Street’ten sonraki durağı Hollywood. Hem film yapımcısı olarak hem de Hollywood şirketlerine finansal danışmanlık hizmeti vererek yeni bir kariyere başlıyor.

        Deniz subayı, Wall Street bankeri ve Hollywood yapımcısı olarak kendini sürekli yeniden icat eden Bannon’ın dönüşünü Gatsby’ye benzetenler var. Bannon’ın karşısına çıkan tüm fırsatları değerlendirdiği ve odak noktasının sadece ama sadece iktidar kazanmak olduğuysa tartışılmaz. Ama hep bir adım geride...

        PARADİGMA KAYMASI

        - Kavram Amerikalı bilim insanı Thomas Kuhn’a ait. Doğru kabul ettiğimiz bazı gerçeklerin yerlerine yenilerinin yerleşmesi anlamına geliyor.

        - Kuhn’a göre eski paradigmalar yeni bulunan kanıtları desteklemeye yetmiyorsa paradigma değişimi yaşanır; bu değişim de bilimin doğal sürecinde evrilerek değil, aksine entelektüel olarak şiddetli bir devrim olarak gerçekleşir. Dünyanın döndüğünün kabul edilmesi belki de insanlık tarihinin en büyük paradigma kayması.

        - Yeni paradigma önce reddedilir, hatta küçümsenir, dalga geçilir. Tıpkı Galileo, Kopernik, Einstein’ın başına geldiği gibi...

        - Topluma yeni bir paradigma sunan bireyler hemen her zaman ya çok gençtir ya da çalıştıkları alanda yenidir.

        BAŞKAN’IN KULAĞINA FISILDAYAN ŞEYTAN

        Hollywood’a taşındıktan sonra fonunda Wagner çalan, sağ ideolojileri ve liderleri pompalayan belgeseller yapıyor Bannon. Trump’la tanışmasının dolaylı yoldan vesilesi de hayranı olduğu Ronald Reagan hakkında yaptığı belgesel.

        Bugün Trump’ın seçmendeki algısına yakın sloganlar taşıyor: “Dışarıdan gelen, ekstrem görüşlere sahip bir radikal, vizyon sahibi bir adam...”

        O gece yanına yaklaşan Andrew Breitbart isimli sağcı bir gazeteci filmden çok etkilenip Bannon’a, “Gel beraber kültürü geri kazanalım” diyor. Kastettiği milliyetçi değerlerin topluma yeniden hâkim olması. Bir süre sonra Bannon önce “Breitbart” sitesine danışman oluyor, Breitbart’ın ani ölümünden sonra da yönetimi ele alıyor.

        Gatsby bu sefer medya patronu ve site bir anda 21 milyon kişiye ulaşan bir alternatif sağ makineye dönüşüyor: “Kızınız feminist mi olsun kanser mi?” en masum başlıkları. Göçmen karşıtı, İslam karşıtı, etno-milliyetçi bir kitlenin mikrofonu.

        KARAR KİMİN

        Bannon’ın asıl dehası yıllardır başkan olma fikrini kafasından geçiren Donald Trump’ta istediğini yaptıracağı bir damar bulması. Trump’ın ideolojisi olmadığını, güce ve şöhrete tapındığını erken anlayıp istediği gibi şekillendireceğini fark etti. Merkez medyanın, hatta Fox gibi sağcı yayın organlarının bile dışladığı Trump’ı Breitbart parlattı. Bannon’ın gayri resmi danışmanlığı andıran dostça önerileri bir süre sonra resmi danışmanlığa, seçim zaferinden sonra da baş stratejist görevine dönüştü. Trump’ın başkanlığı kabul konuşmasının bir kısmını onun kaleme aldığı, tartışmalı kararnamelerin de onun beyninden çıktığı biliniyor.

        Trump, “Son söz benim” diyor gerçi ama...

        Seçimden hemen sonra “Karanlık iyidir: Dick Cheney. Darth Vader. Şeytan. Güç budur” demekten bile çekinmeyen Bannon sık sık karikatürlerde Trump’ın omzundaki şeytan olarak çiziliyor.

        ASIL MİSYON

        Goldman’da öğrendiği stratejiyi aynen Trump’ta uygulayan Bannon’ın misyonu seçimle bitmedi; bilakis şimdi başlıyor. Müslüman karşıtı kararnameler ya da iş dünyasını kotaran birtakım düzenlemeler Şeytan’ın asıl yapmak istediğinin yanında ayrıntı.

        Bannon sık sık müesses nizamı yıkma amacından söz ediyor. Şimdiki hedefi ise bilinen bütün anlamıyla alışılagelmiş Amerikan sistemini yerle bir etmek. Dilinden hiç düşürmediği “paradigma kayması” bu.

        Not: Bannon’la ilgili bilgileri Bloomberg Businessweek, New York Times, Mother Jones, The Daily Beast, NPR ve Washington Post’ta çıkan haberlerden derledim.

        PARALAR SEINFELD’DEN

        Steve Bannon maddi varlığının bir kısmını şaşırtıcı bir kaynağa borçlu: Üçüncü sezonunda henüz hiç kimsenin bugün varacağı yeri kestiremediği “Seinfeld” telifleri. Ted Turner, Castle Rock ile arasındaki satış görüşmelerinde danışmanlık yapan Bannon’a ücretinin bir kısmını bir torba dolusu televizyon programının telifiyle ödemeyi önerince kabul etmiş. Listedeki en değersiz program Seinfeld’miş o zamanlar.

        DEMOKRASİNİN RAF ÖMRÜ BİTTİ

        Donald Trump’ın dünyada yarattığı şok, gün be gün ona karşı öfke bir reddin sonucu değil mi?

        İşte Steve Bannon’ın en büyük sınavı yeni bir paradigma yaratma çabası. Bunu topluma kabul ettirecek mi, yoksa sisteme yenilecek mi?..

        Bannon’ın savaş açtığı paradigma, herkesin eşitliğini ve özgürlüğünü garanti altına alan demokrasinin mevcutlar içinde en iyi rejim olduğu kanısı.

        Bannon gibiler demokrasinin miadının dolduğunu, özellikle geleneksel sağ-sol ayrımının çoğunluğun isteklerini karşılamaya yetmediğini düşünüyor. Yapılmak istenen köklü bir sistem değişikliği. Ama yerine ne koyacaklar?

        Bu aralar Amerika’da sık sık sivil darbe, rejim değişikliği, otoriterleşme kavramları havada uçuşuyor.

        Çin’de Xi, Hindistan’da Modi ve pek tabii ki Rusya’da Putin’le birlikte otokrat liderlerin yükselişi, kitlelerin önceliğinin demokratik değil de ekonomik kaygılar oluşu mevcut paradigmanın bir tür iflasa sürüklendiğinin işareti.

        Düzenin dışından gelen Bannon ve Trump amatör ve tecrübesizler, tam da paradigmayı yıkmaya uygun bir profil bu. Zaten Trump’ın seçilmesi mevcut paradigma için de bir tür şok, bir diğer anlamıyla da şiddetli bir devrim (sarsıntı ya da karşıdevrim) sayılabilir.

        Bannon da Trump da ideolojik değil, ama oportünistler. Ve bütün oportünistlerde olduğu gibi kestirilemez, öngörülemez bir tarafları var.

        Diğer Yazılar