Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Fatih Altaylı’nın, anladığım kadarıyla çok da hesaplamadan söylediği, “Kimse çıkmazsa Galatasaray’a başkan adayı olurum” sözü ciddiye binecek gibi.

        Bizim gazeteye önceki gün, başkan olursa yönetimde çalışmak isteyeceği ve kimi çok yakın arkadaşı olan isimleri saymış: 2001’de ikinci başkan olarak aynı yönetimde yer aldığı Yiğit Şardan, Özer Saraçoğlu gibi isimlerle birlikte Ali Dürüst, Faruk Süren, Galip Yorgancıoğlu, Ebru Köksal gibi isimleri de sayıyor.

        Başkan Mehmet Cansun ve İkinci Başkan Fatih Altaylı hiç geçinemedi.

        Tıpkı 2001’deki gibi elitlerden oluşan bir Beyaz Türk yönetimi var kısacası kafasında. Kimi liseli, bazıları yurtdışında okumuş, büyük şirketleri yöneten isimler. Yine tıpkı 2001’de olduğu gibi “dışarıdan” bir tek Abdurrahim Albayrak’ın adı geçiyor.

        KAOS VE KRİZ

        O yıllarda futbolla, özellikle de Galatasaray’la yakından ilgilenirdim. 2000 yılındaki Süper Kupa kulüp için bir daha aşılamayacak bir zirveydi adeta, başarıda doyuma ulaşıldıktan sonra da gidebileceği tek yere gitti: Geriye. Fatih Altaylı’nın bir süre sonra istifa ettiği Galatasaray yönetimine de o yıllarda kavga ve kaos hâkimdi, hemen her şey medyada bir krize dönüşüyordu.

        Sadece bir futbol taraftarı olarak değil, ideolojik sebeplerden de Altaylı ve arkadaşlarının olduğu bu yönetime ilkesel olarak karşıydım.

        Oysa bugün lafta kalmamasını, hayata geçmesini istiyorum.

        Belki hâlâ bilmeyeniniz vardır; şeffaflık adına hatırlatma yapayım: Fatih Altaylı bu gazetenin kurucu yayın yönetmeni ve hâlâ yazarı. Bendeki değişimin nedeni bu değil ama, dün olduğu gibi yine ideolojik.

        FETÖ SIZINTISI NASIL ÖNLENİRDİ?

        Önceki gün basın toplantısında Aziz Yıldırım “[FETÖ’yle] siyasette Cumhurbaşkanı, birkaç kişi dışında kimse mücadele etmiyor” diyor. “Eğer ben de Fenerbahçe’den ayrılırsam kimse FETÖ’yü takip etmez. Maalesef FETÖ mücadelesinde samimiyetle mücadele eden çok insan yok.”

        Kendi diasporasını oluşturmak isteyen, kripto hücreleriyle hâlâ toplumdan tam olarak izi silinememiş örgüt pusuda bekliyor çünkü. Spor kulüpleri de örgütün “modus operandi”si, sızıntı için en uygun kurumlar.

        2000’li yıllarda FETÖ’nün nasıl bir tehlikeye dönüştüğünü futbol takımlarının soyunma odalarında görmek mümkündü...

        Kırık Hoca’nın futbolcuları biat etmeyene pas atmaz, kariyerleriyle oynardı. Kim bilir kaç gencin hayatını söndürdüler...

        FETÖ’nün en kolay sızdığı takım Galatasaray oldu.

        Oysa sızıntı 2001 yılında önlenebilirdi... Galatasaray’da bir temizlik operasyonunun ilk adımları atılmaya başlanmıştı.

        O dönem Galatasaray’ın Fatih Altaylı’nın da içinde olduğu elit yönetimine karşıydım.

        Çünkü bu zengin çocuklar futbolcuların yaşam tarzına müdahale ediyor, inanç- ları yüzünden onların gelece- ğiyle oynuyor, dini kimlikleri yüzünden kontratlarını yenilemiyor gibi bir hava oluşturuluyordu dışarıdan. Liberaller FETÖ’nün fısıldadığını tekrar ederek kendilerince birtakım demokrat olma koşulları dayatıyordu. İslami siyaseti homojen, monoblok olarak göstermek bunun ilk adımıydı. Gerçekten bu davaya baş koymuş insanlar ile o insanları kendi çıkarları için kandıran Fethullahçı yapı aynı değildi halbuki...

        Kandırıldım demiyorum, çünkü örgütün takımlara nasıl hâkim olmaya başladığını görüyordum. Ama politik doğruculuk adına buna açıktan karşı çıkınca liberal terör “İslam düşmanı” diye damgalıyordu. Böyle olmasa bile kimse bu gerçeği duymaya hazır değildi zaten... Fethullahçı futbolcuları tasfiye etmek İslam düşmanlığı değildi elbette. Ancak bugün anlaşılıyor fark.

        KURUMLARA SAHİP ÇIKMALIYIZ

        Tehlikeyi ilk gören ve müdahale eden Beyaz Türkler’di ama yapmak istediklerini başaramadan gittiler. Fatih Altaylı’nın yöneticiliği de epey kısa sürdü. Keşke devam etseydi, ama sonra yaşanan gelişmelere baktığımızda neden erken kesildiği de anlaşılıyor: FETÖ’nün en kolay sızdığı takım Galatasaray oldu o gittikten sonra. Bu sızıntının en büyük simgesi, bir ara Alzheimer olduğu söylenen (ve Zaman yazarı olan) Feldkamp’ın takıma getirilmesiydi.

        Zaman içinde Beyaz Türklük, elitlik de küçümsenen, borsada değer kaybeden kavramlara dönüştü.

        Halbuki kurumlar ve bu kurumlara hiçbir çıkar beklemeden sahip çıkacak kesimler önemlidir. Fatih Altaylı’nın saydığı yönetimdeki isimlerin hepsi büyük şirketler yöneten, hali vakti yerinde ve Galatasaray yöneticiliğinden bir çıkar beklemeyen isimler. Hatta rahatlarını bırakıp kendilerini ateşe atmak için deli olmaları gerek. Ama sırtlarına bu yükü alırlarsa tek motivasyonları, gönülden bağlı oldukları kuruma tutkuları ve sahip çıkma dürtüleri olacak.

        Futbolla ilgilenmiyorum artık; bugünkü Galatasaray’dan bir tane futbolcu adı sayamam (Prekazi?). Ama tıpkı Fenerbahçe gibi Galatasaray’ın da bir kurum olarak muhtemel tehlikelere karşı korunması gerektiğine inanıyorum.

        #GeceYolculuğu

        SERDAR TURGUT'A YAZI KONUSU

        Washington DC’nin en güzel tarafı New York’a dönmesi. Bu gerçeği bilen gazetemizin Washington Temsilcisi Serdar Turgut da görevini New York’tan sürdürecek, gerektiğinde de trenle DC’ye gelecekmiş.

        Ben de bir süredir DC’de yaşıyorum ama buna yaşamak denemez, daha çok hafta içleri okula uğruyorum, onun dışında ya New York ya da Los Angeles’ta oluyorum.

        Amerikan demiryolları o kadar eski ve geri kalmış ki, buna rağmen tren benim de NY-DC arasındaki tercihim. Şehirlerarası otobüse değinmiyorum bile.

        Neyse lafı uzatmamın bir nedeni var.

        Önceden saatine göre tren bileti alıyordum, şimdi özellikle Palmetto hattını yakalamaya çalışıyorum. New York-Savannah arasında gidip gelen bu uzun tren yolculuğunda Amerikan güneyine bir süre de olsa rastlamak mümkün. Gladys Knight’ın meşhur “Midnight Train to Georgia” şarkısındaki gibi bir ortam...

        Ben romantize ederek anlatırım ve sıkıcı olur. Benim için bir roman gibi bu yolculuk çünkü... Ama bu yolculuktaki havayı en iyi Serdar Turgut’un aktaracağına eminim. Kadınların abartılı kıyafetleri, gürültülü vagonlar, yorgun argın yolculuğu sürdüren birbirinden sıkılmış çiftler, neredeyse tamamı siyah olan bir tren yolculuğu... İnanılmaz renkli bir kalabalık. Sırf NY-DC arası dört saat geçirse bile bir değil birkaç yazı birden çıkaracağına eminim.

        ÖZKÖK'E MESAJ

        Los Angeles’ta eşcinsel çizgi roman Tom of Finland’ın yaratıcısının bir dönem yaşadığı eve gitmiş Ertuğrul Özkök; şimdi müzeymiş, ben bile ondan öğrendim. Yazdıklarını okuyup bir sürü simgenin ardındaki mesajı çözemediğini görünce hemen mesaj attım: “Abi kesin olarak emin oldum ki ASLA eşcinsel olamazsınız.”

        DÜZELTME

        Geçen hafta Aziz Yıldırım’ın iki buçuk sene hapis yattığını yazmışım yanlışlıkla. Halbuki bir davadan aldığı cezalardan biriydi bu. Yıldırım bir sene hapis yattı.

        Diğer Yazılar