Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Farkında mısınız, Türkiye’nin düşünce hayatından liberal ağırlık kalktı. Kimin aklına gelirdi, Altan ailesinin tasfiye edilip bir gün siyasi tartışmaları Doğu Perinçek’in tayin edeceği... Hasan Cemal’lerin yedek kulübesine alınıp Yeni Şafak’taki, Star’daki isimlerin yazdıklarını medyanın tartışacağı...

        En son 28 Şubat sürecinden sonra böyle yedek kulübesine itilmişlerdi. O dönem FETÖ’yle ittifak kurarak kendilerine yer edindiler... Bu sayede de epey bir süre boruları öttü. Ta ki Erdoğan ve çevresi önce liberalleri sırtından atıp sonra da FETÖ’yle savaşı başlatana kadar.

        Liberaller yenilgiyi kabul etmiyor ama“Bir fırsat olsa da yeniden düşünce hayatında yer etsek, gazetelerde yazsak, televizyonlara çıksak, istediğimizin kitabını bassak ve eskiden olduğu gibi etkili olsak” diye akıllarından geçiriyorlar.

        17-25 Aralık bir fırsattı, FETÖ’yle işbirliği yapmaya çalıştılar... Tutmadı. 2015 Haziran seçimlerinde HDP’yi ele geçirmek istediler, bizzat PKK “Bırak şu Cihangirlileri” diye partiye seslendi... Geçen kasımda CHP’den kendilerinin bile umudu yoktu zaten...

        Ama şimdi referandum, liberal dirilişi için bekledikleri fırsat.

        HAYIR ÇIKARSA

        Gözlerini Atatürkçülere diktiler. Hayır çıkar da Türkiye’de bir değişim başlarsa yeniden ciddiye alınmak için ittifak yapabilecekleri bir tek Atatürkçüler kaldı çünkü.

        2015’ten beri köşesinde Atatürk’ün (veya Mustafa Kemal’in) adı geçmeyen Taha Akyol şimdi milli mücadele belgeseli hazırlıyor, Cumhuriyet’in kuruluşuna övgüler kaleme alıyor.

        Ahmet Altan hapishaneden Atatürk’ü keşfediyor ve “Ne büyük lidermiş” diyor.

        Yakında T24’te Yılmaz Özdil’in yazılarının alıntılandığını görürsek şaşırmayın...

        Kafalarına koydular, Atatürkçüleri ele geçirecekler.

        Atatürkçü kesimin de kandırılmadan muaf olduğu düşünülmesin; FETÖ nasıl CHP’yi etkiledi, Toktamış Hoca nasıl zamanında Gülen’in elini tuttu... Oluyor işte...

        Ama umarım yarın öbür gün hayır geçerse, liberallerin bu sefer de Atatürkçüler üzerinden kendilerini temize çekme çabalarına da yanıt koca bir hayır olur.

        KANDIRILANLAR KONUŞTU... YA KANDIRANLAR?

        Liberallerin FETÖ’yle kurduğu ittifak arayışı, 90’lardan 2000’lere ilerlerken Türkiye’deki ideolojik boşluktan doğdu. Hemen herkes gibi liberaller de hazırlıksız yakalanmıştı toplumsal rüzgârlara...

        Cem Boyner’i parlatıyorlardı mesela, oysa MHP büyüdü...

        Yükselen milliyetçiliği okuyamamışlardı, başkalarının mağduriyeti üzerinden dava sahiplenmenin ilk denemesi olan Kürtçülük ellerinde patlamıştı. Bir kısmı yazdıkları gazetelerden kovulmuş, televizyon ekranlarına çıkamaz olmuştu. Mehmet ve Canan Barlas’ın bile kendi evlerinden küçük köpekleriyle Çiller’lerin sahibi olduğu kanala program yaptığı yıllar...

        Boşta bekleyen liberaller kapanın elinde kalacaktı... Ve bu açığı kurnazca gören FETÖ kancayı uzattı. Etkileri bugün hâlâ süren bu ateşli aşkta “hoşgörü, mozaik, diyalog” kavramlarıyla propaganda yapıldı önceleri...

        “Siyaset Meydanı”ndaki her hoşgörü tartışmasının karşılığı bir Abant Toplantı- sı’ydı... Ortaya atılan kavramlar ve konuların tamamı Zaman Gazetesi’nin yorum sayfalarından fışkırıyordu...

        FETÖ ne servis etse liberaller yaydı...

        Hem tembel olduklarından hem de derinlikleri olmadığından ellerine tutuşturulan ne varsa tekrarladılar. Ne ilginç, yıllar sonra Ergenekon ve Balyoz sürecinde de televizyonlara çıkıp FETÖ’cü polislerin servis ettiği ne varsa ezberden okuyorlardı. Böyle alışmışlardı çünkü.

        Ama işte bu sayede 28 Şubat’ı atlattı liberal tayfa; uzun bir dönem sayıları az ama sesleri gür bir topluluğa dönüştü. Daha fazla güç uğruna Milli Görüş’ten kopan yeni siyasetçilerle de ittifak kurup başlangıçta birbirine mesafeli yaklaşan iki İslami akım arasında köprü oldular. FETÖ’nün planladığı bir şekilde kandırdılar İslami siyaseti bir dava meselesi olarak görenleri. Kim bilir hapisten çıkınca bağırlarına basmış gibi gözüktükleri Erdoğan’a neler söylediler Gülen’le ilgili, ne mesajlar iletip etkilediler, ikna ettiler kim bilir... Bu kandırılma sürecinde ne gibi roller oynadılar...

        Şu liberal itirafçılar bir konuşsa ya... Kandırılanlar en azından kandırıldığını itiraf ediyor, ama kandıranlardan hâlâ ses çıkmadı.

        Vefa borcu mu beklenti mi?

        #MedyanınYakınTarihi

        BEYAZ TÜRKLERE FETÖ’YÜ PAZARLADILAR

        Kenan Evren’in 12 Eylül’den sonra hakkında övgü dolu yazıları derlediği belge niteliğinde bir kitabı vardı; Fethullah Gülen’in web sitesinde de 90’ların utanç verici entelektüel tarihi, liberallerin ona övgülerinin tam metni var.

        Tek bir örnek vereyim..

        O dönem Milliyet’te yazan Taha Akyol neler döktürmüş: “Türkiye’de ilk defa Vatikan’la diyalog kuran ve Cumhuriyet tarihimizde ilk defa Müslüman din adamlarıyla patrik, haham ve rahipleri bir araya getirerek çok güzel hoşgörü ve çoğulculuk görüntüsü sergileyen...”

        İlkokul mezunu uyduruk bir imamdan böyle düşünce adamı yaratıldı işte...

        SAKİN ÜSLUP

        Cem Küçük’ün üzerine kayıtlı ama 10 yıldır erkek kardeşinin oturduğu eve silahlı saldırı düzenlenmiş. Öyle göz önünde, ana caddede olmadığından birilerinin kasten bu adresi bulup gözdağı vermek için hedefe koydukları ihtimali güçleniyor. Şu an için bildiklerimiz bu kadar, soruşturma hâlâ sürüyor. Büyük geçmiş olsun, gerçekten korkunç bir olay...

        Bunu kim yapmış olabilir?

        Cem Küçük de daha fazla ayrıntıya hâkim değil, o da polis soruşturmasının ilerlemesini bekliyor.

        Önceki akşam bir televizyon programına telefonla bağlandığında gayet serinkanlı bir şekilde, tane tane bu olayı anlattı. Üslubu özellikle ilgimi çekti...

        Oysa stüdyoda hemen onu gaza getirmeye hazır unsurlar mevcuttu. Cem Küçük’e sordular, “Kimden şüpheleniyorsun” diye... Daha yanıt vermeden birisi atladı hemen “FETÖ’dür kesin” diye...

        Küçük ise şaşırtıcı derece sakindi; neredeyse kendinden beklenmeyecek kadar. Ne bir komplo teorisi, ne doğrudan yargıya varma... “Terör şüphesi üzerinde duruluyor” dedi ama spekülasyonlara dalmadı.

        Temkinli bir sükûnet, ister istemez dikkatimi çekti. Doğrusu iyi de geldi...

        BOŞ VAKİTLERİMDE BELGESEL İZLERİM

        Oscar Töreni’nden önce şiddetle bu senenin kısa metrajlı belgesel dalında aday olan filmlerini izlemenizi öneriyorum... Oscar’ların en fazla küçümsenen, görmezden gelinen kategorisi. Geçen sene Louis C.K. “Bu dalda kazanılan ödül bu gece eve bir Honda Civic’le gidecek” demişti...

        Belgeselcilere destek verelim. Üstelik bu sene hemen hepsini kolaylıkla bulmak mümkün.

        Türkiye’den Midilli’ye yüzen göçmenlerinin dramı “4.1 Miles”, New York Times’ın sitesinde...

        Ölme hakkı üzerine “Extremis”, Suriye ve Suriye’deki iç savaşta sivilleri koruyanların hikâyesi “The White Helmets” (ki favorim) Netflix’te...

        “Joe’s Violin” ise NewYorker.com’da...

        Bir tek Suriyeli dul bir kadını üç yıl boyunca takip edip hikâyesini anlatan “Watani”yi oturduğunuz yerden izlemek mümkün değil. Ama diğer dördü kolay...

        Ödülü ise “Joe’s Violin” kazanacak, çünkü Holocaust...

        Diğer Yazılar