Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - KISA vadeli gündeme gelme planları yerine oturup uzun vadeli bir muhalefet stratejisi üzerinde çalışmalı... İlk başta şu felaket söylemi, rakibini öcüleştirme taktiğinden vazgeçmeli. Yok işte, onun felaket senaryosunu Türkiye’nin yüzde 50’si yemiyor... Ama tabii yapıcı olmak zor, korku üzerine söylem inşa etmek kolay...

        - Muhalefetin asli görevinin iktidarın her yaptığına laf yetiştirmek değil, seçmene alternatif sunmak olduğunu kavrayıp bu yönde yeni ve özgün bir “hikâye” satmalı... Ama tabii bu çalışmayı, dikkatli bir planlamayı gerektiriyor.

        - Dünyadaki siyasi trendlerin nereye kaydığını, hangi söylemlerin yükselişe geçip liderlerin neden kazandığını kavramalı. Yeni sözler söyleyenlerin yıldızı parlıyor, oysa Kemal Kılıçdaroğlu ve partisi statükoyu, ezberleri, alışılagelmişi, durağanlığı temsil ediyor. Ama tabii alıcısı olduğu sürece bilindik lafları tekrarlamak daha garantili...

        - Parti stratejisini birkaç köşe yazarının, “Bravo doğru yoldasın” yorumlarına göre belirlemeyi bırakmalı, bu yanıltıcı alkışın yıpratıcı olduğunu görmeli... Ahmet Hakan onunla dalga geçiyor, övermiş gibi yaptığında... Sahiden anlamıyor mu? O köşe yazarlarının övgüsüne, milletvekilleri de Twitter takipçilerine göre strateji belirliyor. Ama tabii seçimi sosyal medyada kazanmak, sandıktan daha kolay...

        - Kendisinin girdiği her seçimi kaybettiği gerçeğiyle yüzleşmeli... Etrafındakilerin “Muhalefeti birleştirdi” ya da “Yüzde 49’un lideri oldu” gibi yorumlara kanmayıp gerçeklerle yüzleşmeli; futbolda belirleyici nasıl atılan golse, siyasette de seçim kazanmak tek başarı ölçütü... Ama tabii gaza gelmek zevkli, seçim kazanmak meşakkatli...

        - En azından kamuoyu önünde bir iç sorgulama, hesaplaşma, yüzleşme, hatta başarısızlığın sorumluluğunu üstlenme girişiminde bulunmalı... Hatta Türk siyaset tarihinin en yaygın klişe cümlesiyle açıklarsak: “Gereğini yapmalı.” Ama tabii yapmayacak; çünkü bir şey yapıyormuş gibi gözükmek (yürüyüşe çıkmak mesela) bir şey yapmaktan daha kolay...

        LOGOSUZ LİDER

        Cumhurbaşkanlığı yıllarında eşofmanlarla doğa gezisine çıkan Abdullah Gül de farkında olmadan logonun tuzağına düşmüştü. Spor kıyafetin en büyük kuralını ihlal edip üstü Nike, altı Adidas bir kostüm yapmıştı.

        Kaçarımız yok, spor ayakkabı piyasası bir oligopol.

        Yine de siyasetçinin, hele hele gözünün üstünde kaşı var diye sık sık eleştirilen birinin kılı kırk yarması gerekiyor. Logosuz, markası belli olmayan spor ayakkabı da bulmak mümkün... Üstelik daha çok yaşlıların tercih ettiği ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ayağındaki Skechers’ın da böyle modelleri var. Neden bulunmadı?

        SELVİ’Yİ ANLAMA REHBERİ

        En sevdiğim köşe yazarı Abdülkadir Selvi ne demek istiyor? Onu okuyup aslında ne demek istediğini anlamak yeni eğlencem oldu. Mesela hükümeti çok övermiş gibi gözüktüğü yazısının bir yerine öyle eleştirel cümle koyuveriyor ki bütün o dolambaçlı övgüler tek bir sert eleştiri için yazılmış hissi uyandırıyor. Çünkü aslında muhalif...

        15 Temmuz’da MİT’in rolünü tartışmaya açtığı yazılarını okuyorum bir süredir.

        Önceki gün eskiden beri MİT’in darbeleri haber vermediğinden bahsediyor; çünkü eskiden bizzat darbenin bir parçasıydı istihbarat teşkilatı. Bugün ise durum tam tersi. “Bugün darbecilerin yanında değil, karşısında olan bir MİT’in olması gerçeği değiştirmiyor” diye yazıyor. “Darbe mağduru bir ülke olarak TSK içindeki darbe faaliyetlerini izleyebilecek bir mekanizma kurmamışız.”

        Bu mantığa göre dün darbeleri destekleyen MİT’in iktidara haber vermemesi anlaşılabilir. Ama bugün darbeye karşı olan MİT, neden hükümeti uyarmıyor?

        Selvi görünürde yeni bir düzenlemeyle MİT’in istihbarat alanının genişletilmesini savunuyor. Ama satır aralarında (tıpkı gizli “hayır”cılığı ve CHP sevgisi gibi) aslında 15 Temmuz’daki istihbarat zafiyetinin sorumlusunu arıyor ve çaktırmadan MİT’i hedefe koyuyor. Sanki.

        EN İYİ BEATLES ŞARKISI

        Beatles zaten hiç eskimiyor, orası kesin. Ama geçenlerde Vulture sitesi tam 213 Beatles şarkısını kötüden iyiye sıralayınca yeniden bu muazzam dörtlüyü dinlemeye başladım. Bütün listeler gibi bu Beatles sıralaması da tartışmaya açık.

        Ama ilk 3’e ben ne koyardım diye düşünüyorum, bulamıyorum.

        Vulture’a göre muhteşem dörtlünün en iyi şarkısı “A Day in the Life.” Hemen ardından “Strawberry Fields Forever” geliyor, onu “Penny Lane” takip ediyor.

        Galiba ilk kez bir listeye katılacağım.

        Ben uzun yıllar John Lennon’ın solo kariyerini bütün Beatles kataloğuna tercih ederdim. Hatta Yoko Ono’ya da grubu dağıttığı için şükrederdim adeta. Ama bu liste sayesinde dörtlüyü yeniden dinlemeye başladım. Lennon’ın solo albümlerini de tabii ki... Şimdi eskisi kadar keskin değilim. Lennon tek başına muazzam şarkılar yapsa da The Beatles’daki yeniliği ve devrimciliği solo kariyerinde tam olarak yakalayamadı. Belki de müzikal yolculuğunda varacağı yere ilerliyordu ama ömrü elinden alındı ve yarım kaldı.

        Listenin başındaki üç Beatles şarkısını aşmak hakikaten zor, bu yüzden de eskimedi zaten.

        Diğer Yazılar