Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Pazar günü koşu bandındayken spor salonundaki televizyonlara gözüm takıldı ve ABC kanalının New York’taki “Onur Yürüyüşü”nü canlı yayında verdiğini gördüm. Önce önemsemedim, ama altyazılar ve ekran grafiklerini görünce bunun ne kadar tarihi bir an olduğunu kavradım.

        Bu yürüyüş ilk kez ana akım bir kanalda canlı yayınlanıyordu. İlk kez bu yürüyüş için ekip oluşturulmuş, yayın akışı buna göre tasarlanmıştı.

        New York’la özdeş birkaç önemli toplumsal kutlama var. Cadılar Bayramı olarak bilinen Halloween, Macy’s mağazasının düzenlediği Şükran Günü şöleni ve tabii ki Times Square’deki yeni yıl kutlaması...

        Cadılar Bayramı’nı şehrin yerel kanallarından biri canlı yayınlıyor genelde. Şükran Günü sabahı dev balonların New York’taki geçit töreni bir Amerikan ritüeli, bütün ülke merakla izliyor yıllardır. Times Square’deki konser, dev kürenin havadan inmesiyle yeni yıla doğru geri sayım ise bütün dünyada yayınlanıyor... New York dışında pek bilinmeyen ama şehrin en önemli şölenlerinden biri olan Porto Riko günü de geleneksel olarak canlı yayınlanıyor.

        1970’te başlayan Onur Yürüyüşü bunca sene sonra bu toplumsal olayların arasına girerek şehrin vazgeçilmez bir kutlaması olmuş belli ki.

        Yürüyüşü ilk başlatan LGBT aktivisti Craig Rodwell’in en büyük dileği, hareketin görünürlüğüydü. Birtakım hakların ancak görünürlükle kazanılabileceğini savunuyor, önemli bir araç olan medyanın da bu uğurda kullanılmasını savunuyordu.

        AZ ZAMANDA ÇOK İŞ

        ABD topraklarında LGBT hak mücadelesinin tarihi başka hareketlere kıyasla çok kısa aslında, ama bu kısa sürede kat edilen yolun eşi benzeri yok. Birçok toplumsal harekete 40 senede bu kadar büyük başarıya ulaşmak nasip olmuyor ne yazık ki. ABD’de de evlilikten çocuk sahibi olmaya kadar 90’lı yıllarda pek çok kişinin hayal bile edemeyeceği haklara erişmesi LGBT mücadelesinin bittiği anlamına gelmiyor kuşkusuz. Ama yürüyüşü artık bir toplumsal kutlama olarak kabul etmek için yeteri kadar gerekçe var.

        Batı başkentlerinde Onur Yürüyüşü çoğunlukla bir hak arama mücadelesi değil artık. Hele hele marjinal bir eylem hiç değil. Düpedüz bir kutlama, ABD’nin dört ana akım televizyon kanalının birinde canlı yayınlanması da bunun sağlaması.

        Dahası sadece LGBT bireyleri de ilgilendirmiyor bu kutlama. Eskiden dev şirketlerde mesela ABD’nin bağımsızlık günü 4 Temmuz’da mangal partisine davet edilirdi çalışanlar. Şimdi Onur Yürüyüşü gününde teras partileri veriliyor, çalışanlar bu vesileyle biraraya geliyor. Sokaklarda ise ayrım yapmaksızın her kesimden insan bir pazar günü bayram coşkusuyla kutlamalara katılıyor. Kızlar erkek arkadaşlarıyla sokaklara akıyor.

        Bu değişimin en büyük nedeni kuşkusuz LGBT hareketine yönelik toplumsal paranoyaların yersizliğinin anlaşılıp korkunun geride bırakılması. Bir diğer gerekçe de çoğunluğun başkalarının yaşam tarzını önemsememeyi, bunun kendileriyle hiçbir ilgisinin olmadığını öğrenmesi. Kolay değil, ama oluyor.

        #FETÖ

        ÜST AKIL TAKTİKLERİ

        YAKIN tarihin en gizemli gazete ilanlarından birinin sırrı yavaş yavaş aralanıyor. Türkiye Gazetesi’nden Nuh Albayrak’ın aktardığına göre, adeta gayri resmi bir ülke protokolünü andıran Fethullah Gülen’e “Geçmiş olsun” listesi meğer zorla oluşturulmuş.

        FETÖ içinde türlü imamların görevleri olmalı, medya imamı da Ekrem Dumanlı olduğundan tanıdığı gazetecileri arayıp “Geçmiş olsun demek ister misiniz?” diye sormuş...

        Düşünsenize, boş bulunup “Evet” demek o kadar kolay ki. Sırf insani nedenlerden insan kolaylıkla iyi dileklerini iletebilir. Bunun bir PR çalışması olduğunu kim nasıl kestirecek ki... Fatih Altaylı erkenden uyanıp kabalık etme pahasına zoraki “Geçmiş olsun” talebini reddedenlerden...

        Ama bu tuzağa düşmek öyle kolay ki...

        FETÖ’nün propaganda ayağı böyle işliyor işte. Kırık Hoca ölüm döşeğinde de olsa bunu örgüte nasıl fayda sağlayacak bir promosyona döndürme peşinde altın oğlanlar.

        O kadar çok bağlı oldukları Kırık Hoca’nın sağlığını değil de bu hastalıktan nasıl kâr edeceklerini hesap ediyorlar. Hem de hasta yatağının yanı başında...

        Kuşkusuz ustaca hesaplanmış bir strateji bu... Peki bunun üst aklı kim acaba, bu taktikleri kim örgüte öğretti, uygulattı, nasıl bu kadar dikkatli bir şekilde yıllarca işlediler?

        En çok bu akıl hocasını merak ediyorum, zira Kırık Hoca’nın bu propaganda taktiklerini kendi kendine düşünebilecek kapasitede olduğunu hiç sanmıyorum.

        SALİH TUNA’NIN GERÇEK ADI

        BİR süre önce Yeni Şafak’tan ayrılan Salih Tuna, bu hafta yeni gazetesi Sabah’ta yazmaya başlayacak. Bir söyleşiyle duyuruldu dün; hayırlı olsun.

        Söyleşide Salih Tuna’ya “Salih Bey” diye hitap ediliyor sorular. Oysa Salih Tuna aslında bir müstear isim, yazarın nüfusa kayıtlı olduğu adı Davut Kayacı. Gerçek adını gizlemiş de değil, mesela yönetim kurulunda yer aldığı TRT’de Davut Kayacı diye bahsediliyor kendisinden.

        Birisinin müstearından gerçek ismiymiş gibi bahsetmek yapmacıklık mı? Belki de soruyu soran kişi Salih Tuna’nın müstear isim olduğunu bilmiyordur.

        Diğer Yazılar