Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        EDUARDO Galeano artık o klişeleşmiş benzetmesiyle “Gol futbolun orgazmıdır” der. Metaforun çekiciliğine aldananlar, tıpkı gol gibi orgazmın da kilidinin bedenden geçtiği yanılsamasıyla yaşar. Oysa her şeyi kontrol eden beyindir; orgazm da bedensel bir tatmin olmakla birlikte bir o kadar da zihinseldir.

        Acaba ülke olarak mutlu olduğumuzda futbolda başarı elde ediyoruz, huzurumuz kaçtığında da gol atamaz hale mi geliyoruz?

        DİNAMİK TÜRKİYE

        90’lı yıllar Türkiye’si 10 yılın ilk yarısındaki ekonomik hüsranın yarattığı şoku ikinci yarısında hızlı bir değişimden geçerek atlatmaya çalışıyordu. Özel televizyonların yarattığı anarşik ortam rayına girmiş, özel radyolar hayatın vazgeçilmez bir parçası olmuş, global köy rüyası henüz bitmemiş, dünyayla bütünleşme yolunda birçok önemli adım atılmıştı. En önemlisi internet girmişti hayatımıza.

        2000’lerin başındaki Beyoğlu bir yandan film festivalleri, modern sanat patlaması, açılan kitabevleri ve kafelerle gerçek bir çekim merkezine dönüşürken, cıvıl cıvıl bir gece hayatı da doğuyordu. Hep böbürlenilen ama hep ezilen genç nüfus ilk darbesiz kuşak olarak görünür olmuş, sokağı, kaldırımları ele geçirmeye başlamıştı.

        Açılan özel üniversitelerde tek seçeneğin tek tip olmayacağını öğrenen gençler, akşam evde televizyonda anne-babalarının tabu gördükleri konuların açıkça tartışıldığına tanık oluyordu. Bir önceki kuşak Kürt realitesini inkâr ediyordu, oysa gençler için etnik kimliğin bir önemi yoktu. Kürt ile Türk, Alevi ile Sünni el ele İstiklal’de dolaşıyordu. Gençler dövme yaptırıyor, erkekler saçlarını boyuyor, küpe takıyor, goth’lar, emo’lar derken farklı altkültürler yaşam buluyordu, çünkü ortam buna elverişliydi...

        Özgürlüğün tadını almıştık çünkü...

        Susurluk kazasından sonra devlet “kült”ü yıkılmış, her konu tartışılır olmuş, gençlerde bir şeylerin değişebileceği umudu başlamıştı. Umut beraberinde dinamizmi de doğurmuştu.

        Parkorman’da Garbage, İstanbul Caz Festivali’nde Patti Smith, Ali Sami Yen’de Rolling Stones...

        SÜPER KUPA MİLADI

        2000 yılında Galatasaray’ın kazandığı ve kulüpler bazında hâlâ en büyük başarı olan Süper Kupa bir dönemin bitimi miydi, başlangıcı mı? Bir başka klişeye göre, futbol asla sadece futbol değildir.

        Gençlerin umut ve dinamizmini bir sonraki bin yıla da taşıdı o kupa. 2000’lerin başında Türkiye başına çöken eski siyaseti silkeleyip çöp tenekesine gömdü ve hiç denenmemiş bir siyasi harekete ülkeyi teslim etti.

        Giderek artan özgürlük reformları ve ekonomik iyileşme hamleleriyle endişeler ortadan kalktı. Öğrencilerinden işadamlarına bütün ülkenin neredeyse mutluluğa alışmaya başladığı, para kazandığımız yılların kapısı açıldı. Bir ara gerçekten Avrupa Birliği’ne üye olacağımızı düşünüyorduk...

        Dünya Kupası’nda elde edilen üçüncülük bu rüzgârla beraber geldi. İlhan Mansız nasıl bir anda Uzakdoğu’da star olduysa Türk Hava Yolları da aynı şekilde dünyada büyüyordu. Yabancı dergilerde İstanbul’a sayfalar ayrılıyor, gidilmesi gereken yerler listesinde Türkiye’den birkaç şehir birden yer alıyordu. Tıpkı Süper Kupa gibi daha önce hayal bile edemeyeceğimiz Nobel, Altın Palmiye, hatta Eurovision birinciliği bile hayal değildi...

        O ruha ne oldu, Lucescu’dan önce sorgulamamız gereken bu.

        **************

        ARKADAŞIM ARDA TURAN’A SESLENİYORUM

        BEN Arda Turan hakkında yazmaktan sıkıldım, Arda Turan hakkında yazılacak malzeme vermekten sıkılmadı. Barcelona’dan İstanbul’a gelip soluğu hemen o Gizli Kalsın adlı gece kulübünde aldı yine. Gerçekten bu uyduruk bara olan bağlılığını anlayamıyorum. Neredeyse ismiyle bir çağrışım yapmak istiyor sanki, ama derdi ne bilmiyorum.

        Milli Takım’ın başarısızlığından sonra Arda’nın yorgun gözleri, akşamdan kalmışlığı konuşuluyor. Spor basınının çok sevdiği “Gece hayatı olan futbolcunun trajedisi” şimdi de ona uyarlanıyor.

        Ne yalan söyleyeyim, Arda Turan’dan biraz daha yaşlıyım, ama ondan daha önce gece çıkmaya başladığımdan daha tecrübeliyim. Hiçbir zaman profesyonel sporcu olmadım, ama şunu biliyorum: 30 yaşımdayken Arda Turan kadar çok gezip onun kadar çok içtiğimde toparlanmam 20 yaşımdaki kadar kolay olmuyordu.

        Şimdi hemen hemen hiç gece çıkmıyorum, hiç içmiyorum; çünkü başka öncelikler önem kazandı. Uyku mesela...

        O yüzden gece hayatı olan futbolcunun trajedisinde bir gerçeklik payı olabilir. Bilmiyorum... Ya da yaşlanıyorum...

        ASIL HAYAL KIRIKLIĞI

        Arda Turan’la ilgili beni asıl hayal kırıklığına uğratan ne başarısızlığı, ne gece hayatı...

        Tıpkı Türkiye gibi onun da vaat ettiği dinamizmi bonkörce harcayıp kredisini tüketmesi. Umudumuzdu, adeta sattı bir kuşağı.

        Onu tanıdığım yıllarda genç bir futbolcu olarak tek bir amacı vardı: Bütün ezberleri yerle bir etmek, futbolcular hakkında bildiğimiz, alıştığımız, doğru kabul ettiğimiz ne varsa sorgulayıp öyle olmayabileceğini göstermekti... Bu kararlılığıyla kendisine hayran bırakmıştı.

        Sisteme boyun eğmeden, sistemle kavga ederek sistemi değiştirebileceğini düşünüyordu. Gençti... Gençtik... Ama belki de yapabilirdi...

        Yapamayacağını anlayınca Türkiye’den gitti. Yurtdışında ev alan Türkler gibi o da kendi geleceğini bir başka yerde arayan kuşağın öncüsü oldu.

        GİZLİ KALMASIN

        Ama işte tam da bu aşamada hayal kırıklığına uğrattı. Ne oldu değişim umudu, ne oldu isyan bayrağı? Ola ola savaş açtığı bütün klişelerin toplamı oluverdi. Belki değmeyeceğini düşündüğü için canına tak etti, ama bu kadar basit olamaz gibi geliyor.

        Eskiden gecenin 2’sinde falan arardı; çoktandır konuşmuyoruz. O yüzden kafasının içinden ne geçtiğini çözemiyorum. Artık gizli kalmasın. Numaram değişmedi, yine ararsa konuşuruz.

        Diğer Yazılar