Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇTİĞİMİZ günlerde neredeyse gözden kaçan bir gelişme yaşandı ve kaset kumpasını soruşturan Ankara Cumhuriyet Savcılığı, iddianameye FETÖ’nün kanallarında yayımlanan dizileri de dahil etti. Deniz Baykal’dan MHP’lilerin kasetlerine siyaseti şekillendiren kasetlerin FETÖ dizilerinde önceden ima yoluyla haber verildiği iddianamede yer aldı.

        Daha önce Meclis’teki 15 Temmuz darbesini araştırma komisyonu da FETÖ’nün dizi filmlerini inceleme altına almıştı.

        Bu dizilerde Reina katliamını da, Rus Büyükelçisi’nin öldürülmesini de çağrıştıran sahneler var. Ergenekon kumpası yıllarında hedef olan Yalçın Küçük de bu dizilerde “Kaya Minik” isimli bir karakter olarak canlandırılmış, hatta ekranda idam edilmişti. Olayları olmadan önce haber veriyordu diziler...

        GERÇEK SENARİST

        FETÖ dizileri hakkında bütün soruşturmaların gözden kaçırdığı bir gerçekse bu senaryoların arkasındaki büyük beyin. Diziler üzerinden Türkiye’de algı operasyonu yapan bizzat Fethullah Gülen’di.

        17-25 Aralık sürecindeki kaset savaşlarının ortaya çıkardığına göre FETÖ’nün televizyon yöneticileri Kırık Hoca’ya telefon açıp senaryo hakkında fikir alışverişinde bulunuyor, Kırık Hoca da bizzat tavsiyeler vererek konuyu ve olay örgüsünü yönlendiriyordu. Sırf diziye bakarak bile Gülen’in Türkiye’yi nasıl karıştırdığını kanıtlamak mümkün. Ses kaydı bile var.

        Ancak Türkiye kendi pozisyonunu ve haklılığını, onlarca delile rağmen bir türlü dünyaya, daha da önemlisi ABD’ye anlatamıyor. Kimi zaman dinlemek ve ikna olmak ABD’nin de işine gelmiyor, ama FETÖ soruşturmasında yapılan hatalar da Türk tarafının elini zayıflatan bahaneler olarak karşımıza çıkıyor... Cumhuriyet soruşturması mesela...

        SİYASİ ZAFER

        En kötüsü de 23 yıldır İzmir’de yaşayan Amerikalı bir papazın FETÖ bağları yüzünden tutuklanması oldu. Donald Trump son temaslarda papazı bizzat istedi. Papaz önemli bir siyasi figür olduğundan değil, ama ABD’nin Başkan Yardımcısı Mike Pence’le aynı mezhepten geldiği için sembolik bir önemi var. Trump muhafazakâr tabanına olumlu mesaj vermek istiyor, ülke içindeki popülaritesi düşerken bu gibi küçük zaferlere iç propaganda adına ihtiyacı var. Tabii Pence ve benzer inanca sahip Kongre üyelerinin baskısıyla papaz meselesi büyüdü.

        Vize krizinin çıktığı pazar günü New York Times’ın birinci sayfasındaki büyük habere göre ABD ısrarla istediği için Türk tarafı da papazın kritik bir rolü olduğunu düşünmeye başlamış. Oysa Türkiye’nin Gülen’e karşı koz olarak tuttuğu papazla imam bir değil ki...

        Papazın dizi senaryosu bile yok. Tek kusuru zamanında kendisine yapışan, diyalog adına herkesin kapısını aşındıran, kapıdan kovsanız bacadan girecek FETÖ’cülerle görüşmüş olması.

        Bu işin hiç bu noktaya varmasına gerek bile yoktu.

        **************

        KÖŞE YAZILARI RAHATSIZLIK YARATIYOR

        TARİH 17 Ocak 2017. Habertürk’te Gülen’in iade süreciyle ilgili yeni Amerikan yönetiminin Türk tarafından beklentilerini yazdım. ABD’li bir kaynağımın aktardığına göre Trump’ın etrafındakiler özellikle bir konuyu vurguluyordu:

        - Türk basınındaki anti-Amerikancı tondan son derece rahatsızlar. Yeni yönetim devreye girip Türkiye masaları kurulmaya başlayınca Türk basını günbegün özetler halinde ilgili kişilere gidecek. ABD’li diplomatları ya da Kongre üyelerini hedef gösteren makaleler Türkiye’nin işini kolaylaştırmayacak. Amerika’yı “büyük devlet” yapmak amacıyla seçilen bir Başkan’ın en yakın müttefikinden gelecek olumsuz mesajları hoş göreceğini tahmin etmek güç.

        Tam tersi oldu...

        **************

        EN KÖTÜ DIŞİŞLERİ

        AMERİKAN siyaseti tarihin en büyük yönetim boşluklarından birini yaşıyor. Trump kabinesinin toplu halde istifa edeceği bile konuşuluyor. Başkan kendi eliyle seçtiği Rex Tillerson’ın Dışişleri Bakanı olarak görev yapmasını bizzat engelliyor. Tillerson’ın yazdığı bir memo’da Trump’tan “moron” diye bahsettiği bile ortaya çıktı...

        Kısacası, Amerikan Dışişleri’nin başı boş. Tepedeki isimleri bırakın, Trump yönetimi tecrübesiz olduğundan kendi kadrosunu bile oluşturamadı.

        Ama... Yönetimler değişse de Amerikan Dışişleri’nde değişmeyen tek bir ilke var: Ülkenin çıkarlarını her şeyin üstünde tutmak. Tabii bunun uygulanışında da yeni yönetimin aceleciliği, kabalığı ortaya çıkıyor.

        Amerikan Dışişleri’nin tepede çözemediği sorunlar yüzünden Türkiye vatandaşlarını cezalandırması bu aceleciliğin eseri değil mi? Orantısız ve düşmanca bir karar.

        Uluslararası ilişkilerde bir taraf aklıselimden sapmaya başlarsa diğer tarafın olgunluğuyla ilişkiyi dengelemesi, sakinleştirmesi gerekir. ABD-Türkiye ilişkilerinde daha tecrübeli olan Türkiye şimdi, sorumluluğu da bu yüzden daha ağır.

        Rex Tillerson

        **************

        AMERİKAN DÜŞMANLIĞI

        ABD, özellikle 11 Eylül’den sonra Ortadoğu’daki yıpranan imajından şikâyetçi. Yıllardır Türkiye’de sağcısıyla solcusunun üzerinde ortaklaştığı tek konu olan Amerikan düşmanlığının bir türlü dinmemesini aşmaya çalışıyor.

        Amerikan Dışişleri, kendi personelinin durmaksızın hedef gösterilmesinden de şikâyetçi. Geçmişte de bir büyükelçi krizi yaşanmış, Eric Edelman görev yapamaz hale gelmişti. Sonradan sızan kriptolardan anlıyoruz ki Edelman meğerse Türkiye için büyük bir fırsatmış ve kaçırmışız. Mesela Gülen konusunda tehlikeyi ilk fark eden isimmiş.

        Geçmişte bu kadar düşmanlaştırılmasa bugün Washington’daki en önemli müttefiklerimizden biri olabilirdi.

        Eric Edelman

        **************

        İŞ BİTİRİCİ BAŞKAN

        TÜRKİYE daha önce bu taktiği denemiş ve başarıya ulaşmıştı. Hillary Clinton yönetimindeki Dışişleri hep Türk yönetimine mesafeli oldu, ama Başkan Obama’yla Erdoğan’ın yakınlığı sayesinde bu durum bir engel teşkil etmedi. İlişkiler sonradan bozuldu ama bir ara Obama’nın en çok konuştuğu lider Erdoğan’dı.

        Beyaz Saray’ın şimdiki ev sahibi Trump da Kapalıçarşı esnafı tipli bir adam. Zaten kendisini iş bitirici olarak tanımlıyor. Egosunu okşayarak, yer yer ona küçük ama bizim için önemsiz zaferler armağan ederek ilişkiler Türkiye’nin lehine bir çizgiye çekilebilir.

        Barack Obama

        **************

        KAZANANLAR

        - Özlediğimiz sertlikteki yorumlarıyla Erman Toroğlu...

        - İstifa et denmesine rağmen görevinde kalan Melih Gökçek...

        - Sözcü iddianamesini yerle bir eden Fuat Uğur...

        - “Dışarıdaki gazeteci” Kadri Gürsel...

        - Miami’de açacağı lokantanın önünde poz verip P. Diddy’nin evinde et pişiren Nusret...

        - Sosyal medya troll’leri...

        KAYBEDENLER

        - Arda Turan’ın gülüşünü empatiyle açıklamaya çalışan Mustafa Denizli...

        - Melih Gökçek’le ilgili istifa rüzgârının önderi Ahmet Hakan...

        - Sözcü davasındaki tanıklığından hâlâ en ufak bir rahatsızlık duymayan Fehmi Koru...

        - Nobel umudu gerçek olmayan Can Dündar...

        - Dünyada Instagram fenomeni olamayan Şeyma...

        - Kolayca troll’lenen Abdülkadir Selvi...

        Yazarımızın dünkü yazısındaki “Kazananlar-Kaybedenler” başlıklı bölümde, editoryal hata nedeniyle karışıklık olmuştur. Yazarımızdan ve okurlarımızdan özür diliyor, yazının o bölümünü tekrar yayınlıyoruz.

        Diğer Yazılar