Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ERDOĞAN aslında 1994’ten beri Gökçek’e tahammül ediyordu. İkisini de o seneki belediye seçimleri yaratmıştı. Yıllar sonra zaten kırılgan olan ilişkiyi Bülent Arınç bitirdi. Arınç’ın bu yolculukta harcanabilir olması, bir köşeye kaldırılması önemli değil. Bunu zaten biliyordu, ama şeytan gibi zekâsıyla Erdoğan’ın düşünce sistematiğini de çözmüştü. Nokta atışıyla Gökçek’in Ankara’yı parsel parsel FETÖ’ye sattığını ima etti ve Erdoğan’ın kafasındaki kuşkular arttı. Parsel parsel yapılan inşaatlardan Gökçek’in çevresi de zengin oldu.

        Son gülen ise Emin Çölaşan oldu. Onunki Gökçek’e karşı kan davasıydı adeta, ama bu mücadele çok ağır geçti. Doğan Grubu’nda bir etik kurul oluşmasının tek nedeni Çölaşan’a Hürriyet’te “İ. Melih” ya da türevlerini yazdırmamaktı mesela.

        Bugün bakıldığında Çölaşan ile Gökçek’in kaderinin de tuhaf bir şekilde benzediği ortaya çıkıyor.

        Aydın Doğan’la da Emin Çölaşan’ın ilişkisi karşılıklı “tahammül etme” üzerine kuruluydu. Doğan hep bir şekilde Çölaşan’dan kurtulmanın yollarını aradı ama iklim hiç müsait değildi. Gökçek’in oy oranları varsa Çölaşan’ın da okurları vardı. Ama gün geldi o ilişki de kopuverdi.

        Bundan böyle Melih Gökçek’in ne yapacağı konuşuluyor. Yine Emin Çölaşan’ın Hürriyet’ten sonraki yol haritasına bakmak yol gösterici olabilir.

        İTİRAFÇI OLUR MU?

        Çölaşan köşesiz kalınca yazacak bir gazete bulamadığını anladı. En büyük şok bu oldu sanırım ona. Köşesi olmayınca Aydın Doğan’la ilgili önemli ifşaatta bulunan iki çoksatan kitap yazdı. Bu kitaplar Aydın Doğan’ı yerinden sarsmadı, ama en azından “28 Şubat’ta kimseyi işten atmadım” diye övünen patronun her dönem basın kahramanı olmadığı ortaya çıktı. Verdiği hasar bir parça imaj yıpranması sadece, ama kimsenin böyle bir hassasiyeti de olmadığı ortaya çıktı. Çölaşan’ı atmanın asıl maddi zararı oldu: Gazeteyi bırakan 80 bin okur hiçbir zaman tam olarak geri dönmedi.

        Melih Gökçek yeni bir siyasi hareketin öncüsü olur ya da başka bir partiye katılır mı?

        Emin Çölaşan sınırlı sayıda okura ulaşan küçücük bir gazetede yazar olmuştu iktidardan düşünce. O gazete bugün tiraj rakamlarında üst sıralarda yer alan Sözcü’ye dönüştü, birçok işsiz yazara da sayfalarını açtı. Ama sonuçta mevcut potansiyele, konjonktüre, ortaya çıkan fırsata rağmen Sözcü’den bir Hürriyet çıkmadı, yerine geçemedi. Garantili formül birinci sayfayla “Ekmeğe yine zam geldi” haberciliğini aşamadı, ana gazete değil yazarları için okunan bir ek olarak kendine yer buldu pazarda. Emin Çölaşan ise hâlâ Türkiye’nin en çok okunan yazarlarından biri ve Gökçek’in gidişini görecek meslek hayatında. Melih Gökçek’in öyle bir şansı dahi yok...

        **************

        AMA AHMET HAKAN...

        AHMET Hakan’ınki kökenlerinden bir türlü kazıyamadığı bastırılmış gericilik mi, yoksa gündemden faydalanıp muhafazakâr mahalleye göz kırpma yarışı mı bilmiyorum. Her iki seçenekte de yaptığı aynı.

        Ama’lı eleştiriden bahsediyorum.

        Türk entelektüelinde yaygın görülen bir hastalık bu... Biri hapse girdi mesela, ilke adına onu savunmaları gerektiğini düşünüp liberal dostlardan alkış toplarken hemen “Ama”yla başlayan bir tedbir cümlesi koyarlar.

        Tabii tutuklu yargılanması yanlış, ama...

        Tabii köşesinin elinden alınması yanlış, ama...

        TÜKÜRÜRÜM SANATA

        Ahmet Hakan da sanata saldıran vandalları eleştirirken sanat eserine hakaretleri sıralamış. Melih Gökçek’in “Tükürürüm böyle sanatın içine” deyişiyle yarışıyor.

        O söylemiyor ama, gerekçesi sanat eserinde çıplak bir erkek heykeli var diye. Çıplaklığın nesinden bu kadar iğrenilir, neden bu kadar nefret edilir ya da korkulur anlamıyorum.

        Kaldı ki Ahmet Hakan da sanat eserini tam okuyamamaktan, anlamamaktan bahsediyor. E o zaman neden içeriğine dair söz alıyor?

        Vandalları kınayıp heykele hakaret etmemek mümkün değil sanki.

        **************

        GÜNCELLENMİŞ TAVSİYE

        GEÇEN hafta şöyle bir bahsettiğimde Netflix’te David Fincher’ın yeni dizisi “Mindhunter”ın tamamını izlememiştim. Cumartesi günü oturdum hepsini bir kerede izledim. İlk kez bir diziyi biter bitmez ilk bölümünden yeniden izlemek istedim.

        Bir arkadaşıma bahsederken o da aynı duyguya kapıldığını söyledi. “Ama bu dizinin kışın çıkmasını tercih ederdim, soğuk bir ocak gününde eve kapanıp dışarısı kasvetliyken koltukta, battaniyenin altında, önümde kırmızı şarapla...” diye ekledi.

        Tavsiyemi güncelliyorum.

        Kusursuz bir dizi izlemek istiyorsanız hemen “Mindhunter”a başlayın, kış gelince dizi hakkında okuduklarınızdan sonra donanımlı bir şekilde ikinci tura başlarsınız. Sırf bazı planlar, ışık kullanımı, David Fincher’la özdeşleşen taktikleri kaçırmamak için bile değer ikinci tur.

        **************

        SELFİE’Yİ KİM ÇEKTİ?

        FIFA yılın futbolcusu ödül törenlerinde dünyanın en pahalı oyucularının olduğu bir selfie çekildi. Dün internet sitelerinde haber vardı. Haberlerde her şey var da selfie’yi kimin çektiğine dair ayrıntı yok. Belli ki Türk spor basını, gecenin sunucusu film yıldızı Idris Elba’yı tanımıyor.

        Diğer Yazılar