Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KÖTÜ GAZETECİLİK KONUYU SAPTIRIYOR

        BELLİ bir niyetle, spekülasyona dayalı habercilik bizde olduğu kadar Amerikan medyasında da var. Günlerdir Türk yetkililer ile Amerikalılar arasında 15 milyon dolarlık bir Gülen pazarlığı haberi yapılıyor; Türkiye bu parayı verip Gülen’i kaçırtacakmış. Niye 15 milyon dolar? Detay yok. Toplantıya katılan taraflar da böyle bir rakam telaffuz edildiğini kabul etmiyor. Görüşmenin New York’taki Trump Tower’dan birkaç blok ötede olduğu Amerikan basınında sık sık vurgulanıyor. Manhattan’ın ortasında nerede buluşursanız buluşun zaten Trump Tower’dan birkaç blok ötede...

        FLYNN BAĞLANTISI

        İkinci spekülasyon, Reza Zarrab olayı ile Michael Flynn arasında bağlantı kurma çabaları. Rusya’nın Amerikan seçimlerine müdahalesini inceleyen özel savcı Robert Mueller’ın bu ihtimali de araştırdığı haber oluyor. Zarrab olayı ortada ne Trump ne Rusya ne de Flynn varken patlamıştı. Sırf tarihleri alt alta yazdığınızda bile bu bağlantı biraz havada kalıyor. Maksat ortalığı bulandırmak olsun...

        Tıpkı bizde de Türkiye’nin içişlerinin Amerikan yargısında konu edileceğini düşünenler gibi Amerikan basını da gönlünden geleni haber yapmak istiyor.

        TÜRKİYE’NİN PAZARLIK YAPMA HAKKI

        AMERİKA kendi vatandaşlarını ya da devlet görevlilerini yabancı devletlerin elinden kurtarmak için her türlü pazarlığı yapma hakkını kendinde görüyor. Hatta bu gizli operasyonlar yıllar sonra yüceltilerek İran krizini anlatan “Argo” filminde olduğu gibi Oscar’la ödüllendiriliyor.

        En son açık açık Türkiye’den papazı da istediler. Amerika’nın dünyanın başka ülkelerinden bu gibi talepleri ve yaptığı pazarlıkları ancak yıllar sonra film olunca öğreniriz. Ama Türkiye’nin bu girişimleri hemen sızdırılıyor, sanki olağandışı bir girişimmiş gibi algı oyunu yapılıyor.

        MADALYA ELEŞTİRİSİ

        Reza Zarrab itici bir karakter olabilir. Ama sonuçta Türkiye’nin kendi çıkarları için kritik bir isim. Devletin onu geri istemesinden ve bu yönde türlü girişimlerde bulunmasından daha doğal ne olabilir? Hangi ülke böylesi bir kritik ismin bir başka devletin istihbaratının eline geçmesine razı olur?

        Türkiye’nin onun için mücadele ediyor gibi görünmesi Zarrab’a “Uğraşıyoruz” mesajı aynı zamanda.

        Ancak bu çabalar sonuç vermemişe benziyor. Amerikan NBC kanalının iki kaynağa dayandırdığı habere göre ortada “anlaşma” var, New York Times’a göreyse “pazarlık” sürüyor.

        KONU HANİ İRAN AMBARGOSUYDU

        2015’teki FIFA yolsuzluk davasını ABD yönetti. Dünyanın şerifi olarak uluslararası hukuk meselelerinde ABD müdahale ediyor, zanlıları başka ülkelerde olsalar bile tutukluyor. Zarrab davası da ABD’nin İran’a uyguladığı ambargonun delinmesi yüzünden New York mahkemesinde görülüyor, Amerikan savcıları milli bir meseleymiş gibi sahipleniyor. Çünkü onlar için hakikaten de milli bir mesele. Amerikan savcısı kendi ülkesinin çıkarlarını korumakla görevli.

        TÜRKİYE’YE KARŞI KOZ

        Asıl sorun Zarrab olayının İran ambargosunun dışına çıkıp dallanıp budaklanması ve bir çorbaya dönüşmesi. Hele hele işin içine ses kayıtları girip mahkemede kullanılması söz konusu olduğunda bunun sadece belli bir konuyla sınırlı bir dava olmadığı düşüncesi güçleniyor.

        Şurası kesin ki, ABD ekonomik olarak bağımsız bir Türkiye ihtimaline karşı hâlâ ipleri elinde tutmaya çalışıyor. Dünyada para trafiği ABD’den bağımsız (yani ABD’nin pay almayacağı şekilde) ilerlemesini istiyor. İran’la ticaretinde kullanılan oyuncaklı çözüm Türkiye’nin kendi ekonomisine katkı sağlıyordu. Ama ABD inatla Türkiye’yi bağımlı tutmak için bu davayı bir koza dönüştürüyor.

        ARKASINDA FETÖ MÜ VAR?

        AMERİKAN mahkemelerinin yargıç ve savcıları da FETÖ’cü değil. FETÖ’nün nasıl manipülasyon yaptığı, insanları kolaylıkla kandırdığı ortada. Yargıç Berman’ı da “adalet ve hukukun üstünlüğü” konulu bir toplantı için İstanbul’a davet etmişler 2014’te. Tam da Gezi’nin sonrası dünyanın gözünün Türkiye’ye döndüğü, içinde özgürlük, adalet geçen ne varsa kolaylıkla alıcı bulduğu bir dönem.

        Kim bilir FETÖ’cüler kendilerini nasıl sundular, defalarca peşinden koştular da ikna ettiler. Gülencilerin tipik taktiği bu. Yıllar içinde yüzlerce yabancı gazeteci ve akademisyeni böyle kandırıp kendi amaçlarına alet ettiler.

        Sırf bir toplantıya katıldı diye yargıca FETÖ’cü damgası vurmak, en çok FETÖ’cülerin işine gelir. Her şey bir yana, yaşam suyu bulmakta direnen örgüt buradan kendi kendine güç topluyor.

        SIZINTI OPERASYONU

        Doğrudan olmasa da FETÖ’nün bu davaya dolaylı bir etkisi var: Mahkeme salonunun dışındaki algı operasyonu. Türkiye’deki kimi hukuksuzlukları kendi mağduriyetlerine çevirerek adlarını aklıyorlar ve bu mağduriyetler üzerinden çaldıkları kapılardan kabul görüyorlar. Dahası, Amerikan basınının kafasını karıştıracak ve konuyu çarpıtacak bilgileri de bağlamından kopararak ve çarpıtarak sızdırdıklarına şüphe yok. Türkiye’yi çok iyi takip etmeyen yargı muhabirleri beslenerek haberin yönü de değiştiriliyor.

        Ne yazık ki Gülenciler kiminle nasıl konuşacaklarını, tutturacakları dili iyi biliyor. Türkiye tarafının yapması gereken komplo teorileri ya da düşmanlaştırıcı bir üslup değil, uzlaşmacı ve tıpkı Gülenciler gibi kurnaz bir taktik uygulamak. Türkiye’nin ABD’ye Gülen’i bir Dan Brown romanı gibi değil, sadece bilgi ve kanıtlara dayalı serinkanlı bir şekilde anlatması gerekiyor. Ama tabii iş sadece anlatmakla olmuyor, Gülencilerin işine yarayacak mağduriyetlere de son verilmesi şart.

        Diğer Yazılar