Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜNYADA sadece kendi yetenekleriyle bir yere gelmiş bir Türk sırf aynı milletten olduğu için bir başka Türk’e destek çıkmak zorunda mı? Arif Mardin’e hiç kimse destek olmadı, tek başına başardı mesela.

        Hıncal Uluç’la tartışıyoruz. Ben inatla “Arif Mardin bir parıltı görseydi Türk sanatçılara da destek verirdi” diyorum, o ise “Onlar Türk kimliklerini gizlemek için uğraştılar” diyor.

        Meseleyi şahsa indirgemek, Türkiye’nin geçirdiği sosyo-politik değişimlerden bağımsız düşünmek tartışmayı sığlaştırır.

        TAKLİT GELENEĞİ

        Sinemasından müziğine, hatta medyasına kadar bütün popüler kültürü taklit üzerine kurulu Türkiye’nin yurtdışına sanatçı ihraç etmesini beklemek saf bir iyimserlik aslında.

        Bunu en iyi, değişime tam merkezde tanık olan Hıncal Abi’nin bilmesi gerekir.

        Aşağılık kompleksimizi ancak kısa mesaj oylarıyla aşabildiğimiz Eurovision yarışmasındaki bütün besteler özgünlükten uzak, hep bir başka şarkıyı andırır tınıdaydı. Türk pop müziğinin yeni kuşağı ise Batı’dan (kimi zaman Ortadoğu’dan) aynen aldığı, çaldığı melodilerin üzerine arabesk sosu kattı. Kaç telif skandalı yaşandı 90’larda... “Esinlenme” konusunda dozun fena halde kaçtığı anlaşılıyor.

        Şarkı sözleri şiir kitaplarından araklanıyor ya da Fikret Şeneş ekolünde başka şarkılardan doğrudan tercüme ediliyordu. Zaten “ölüyorum, aşkım, yârim, özlüyorum” gibi birkaç kilit sözcük etrafında örülen formüllerle birbirine benzeyen binlerce kopyadan oluşuyor Türk popüler müzik külliyatı.

        YARATICILIK ÖLDÜRÜLDÜ

        Gerçek bir yeteneğin, duvarların yüksek, sınırların hâlâ kapalı olduğu eski dünyada bile kimi çatlaklardan sızma şansı vardı halbuki. Türk basını yeni keşfediyor ama Selda Bağcan’ın albümleri yıllardır Amerika’da satılıyor oysa, birçok isim onun müziğini “sample” olarak kullandı.

        Türkiye’nin özgün yaratıcılığını bulmaya başladığı kısa bir dönemdi Bağcan’ı yaratan. 60’lardan 70’lere Anadolu rock’ta sınırları zorlayan, yaratıcılığın doruğa çıktığı ses oyunları, denemeler, yeni bir arayışın peşinde koşuluyordu. Daha çok okuyan, bilgili bir toplumda karşılığı da vardı bu arayışın. Üniversitesinden basınına, sinemasından müziğe her alandan kaliteli bir yaratıcılık fışkırırken 12 Mart ve 12 Eylül’le toplumun üzerinden buldozerle geçilirken popüler kültür de yok edildi.

        Bir yandan devlet eliyle yaratıcılık yok edilirken, diğer yandan da yeni oluşan derme-çatma kültür dünyasında kapılar tutanın elinde kaldı ve içeriye kendileri dışında kimseyi sokmadılar.

        Hıncal Uluç’un dünya çapında isim diye bahsettiği Leyla Gencer ise bu lobiciliğin ürünü. O lobi ki sadece arkadaşlarının kitaplarını övüp arkadaşlarının filmlerine giderek ne büyük kötülük etti Türkiye’ye. (Deniz Türkali’nin anılarını tavsiye ederim: Cihangir’de birkaç entelektüelin nasıl Türk sinemasını mahvettiklerinin de belgesi.)

        SINIRLI YETENEK

        Açıkçası, Edirne’nin dışında büyük denize açılınca bizde yere göğe konulamayan yeteneklerin aslında sınırlı olduğu anlaşılıyor. Olympia’da bir buçuk şarkıyla dünya starı olunamadığını erken anladı Ajda Pekkan. Tarkan da bir Ricky Martin -bile- olamayacağını gördü. Yıllarca dünya starı olacak diye vaktimizi harcadıktan sonra geldiği yer alaturka okumak. Yaşar Kemal’e Nobel vermediler; çünkü üzgünüm ama romanları uluslararası standartlarda pek de iyi değildi. Yılmaz Erdoğan da Türk (ya da Kürt) olduğu için değil, hırsları yeteneğini katbekat aşan bir sinemacı olduğu için Oscar alamıyor. Bizde işler ahbap-çavuş ilişkileriyle yürüdüğü için uluslararası alandaki hüsranların altında da hep bir komplo arıyoruz.

        Hal böyleyken içlerinden bir yetenek bulamamak Arif Mardin’in mi sorunu, bizim mi?

        ERTEGÜN ŞÖHRETLERİ KAÇIRDI MI?

        AHMET Ertegün’ün dünya yıldızlarını ağırlayıp Bodrum sokaklarına hiç çıkarmadan doğrudan tekneye bindirip kaçırdığı efsanesi, yıllardır üzerimizden atamadığımız bir aşağılık kompleksinin dışavurumu. Hıncal Uluç yeniden gündeme getirdi.

        Ertegün çifti, yağları sokaklara damlayan Bodrum döneri, “bestelerin efendisi” Bülent, barlar sokağının kalabalığı ve Feraye mantıyla mı tanıtacaktı Türkiye’yi Mick Jagger’a?

        Ben bile Bodrum’da karaya ayak basmıyorum, dünya yıldızı ne yapsın?

        MAVİ YOLCULUK

        Yıllar önce Rolling Stone Dergisi’nin sahibi Jann Wenner’la bir Türk gazeteci olarak görüşmek istediğimde hemen kabul etmişti. İlk kez Ertegünler sayesinde Türkiye’ye gittiğini anlatıyordu; benimle görüşmeden iki hafta önce de yine mavi yolculuk için Türkiye’yi tercih etmişti.

        Hıncal Abi pek deniz sevmediği için bilmez ama Gökova sahili dünyada mavi yolculuk turizminde neredeyse rakipsiz.

        Eğer ülke tanıtımı söz konusuyla bir yabancıya Ege kıyılarımızı gezdirmekten daha kuvvetli bir tanıtım düşünemiyorum. Bülent Cankurt iki fotoğraf basamadı diye üzülemeyeceğim.

        *************

        KARA GAZETECİLİK

        KASIM ayının dördüncü perşembesi, Amerika’nın Şükran Günü. Kara Cuma da bir alışveriş çılgınlığı olarak Thanksgiving’le bağlantılı icat edildi. Şükran Günü diyelim pazartesi olsaydı, belki de Kara Salı olacaktı. O yüzden mübarek cuma günü konusunda aşırı hassasiyet göstermeye gerek yok.

        Ama koskoca bir medya grubunun patronlarının e-ticaret sitesini övgüye boğmalarına gazetecilik ve ahlak adına hassasiyet de göstereceğiz, itiraz da edeceğiz. Son yılların en büyük medya ayıbıydı...

        ASIL PAZARTESİ

        Bari övdükleri site Siber Pazartesi kampanyası yapsaydı. Hatta Sibel Pazartesi deseler de olur. Zira e-ticaretin yaygınlaşmasıyla birlikte kapının önünde kuyruk olunan mağazaların Kara Cuma kampanyalarına karşı internet siteleri de Siber Pazartesi geleneğini başlattı.

        Bunu bilseler, hiç değilse cuma tartışmalarından kurtulurlardı. Ama gazetecilerin ayıbı yine de silinmezdi.

        *************

        AHMET HAKAN’IN DOKTOR SORUNU

        HAVALAR soğuyunca eve kapanıp “Doktor Jivago” filmini izlemeyi öneriyor geçen hafta Ahmet Hakan... Geçen sene de önermişti, 2015’te de... 2010’da da... Her yıl en azından bir kere “Doktor Jivago” diyor.

        Doktor tavsiyesi: Kış filmleri yelpazesini genişletmelisin.

        Diğer Yazılar