Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MİLENYUM kuşağının tarihi uyuşturucu, alkol ve depresyonla yazılacak ve Tim Bergling’in önemli bir yeri olacak. Avicii mahlasıyla DJ’lik yapan Bergling, Elektronik Dans Müziği’nin (EDM) yani bu kuşağın hayatlarının fon müziğinin en önemli öncülerinden biriydi. House müziğini yeraltından ana akıma yükseltti, EDM’nin popülerleşmesini sağladı.

        Geçen hafta henüz 28 yaşında Umman’da bir otel odasında öldü. Ondan önce canlı performanslara sağlık nedenleri yüzünden veda etmek zorunda kalmıştı. Akciğerine ciddi zarar verecek bir hastalık teşhisi konduğunda ise 21 yaşındaydı. Sürekli turnede olmanın zorluklarına, aşırı içkiye bağlıyordu sağlık sorunlarını.

        Avicii, şöhretinin doruk noktasında dünyanın çeşitli şehirlerinde yılda 250 canlı performans yapan ve 2014’te yıllık geliri 28 milyon doları bulan bir stardı. 7.4 milyarlık EDM sektörünün tek başına lokomotifiydi. Sadece “Wake Me Up” 2013 yılında Spotify’da en çok dinlenen şarkı olmuştu. Menajerleri, bu para potansiyelini görenler tıpkı sakat futbolcuyu zorla dünya kupasında oynatan sponsorlar gibi Avicii’yi hep biraz daha zorladı.

        IBIZA’DA HAP ATTIM

        Benim için Avicii’nin kültürel etkisini anlatan şarkı kendi yaptıklarından biri değil, ama Mike Posner’ın “I Took a Pill in Ibiza” parçası. “Avicii’ye ne kadar cool olduğumu göstermek için Ibiza’da bir hap attım, uyandığımda 10 yıl yaşlanmıştım” diye başlıyor şarkı. Devamında şöhret sonrası oluşan yüzeysel kültürün kendi hayatında yarattığı yıpranmadan bahsediyor ve özetle “Benim gibi olmak istemezsiniz” diyor.

        EDM kuşağı için bir erken uyarı atışıydı. Avicii’nin ölüm nedeninde şu ana kadar uyuşturucunun rol oynadığına dair bir teşhis yok gerçi. EDM kültürü genelde aşırı içki ve uyuşturucuyla anılsa da milenyum kuşağı bu açıdan ilk de değil. 60’ların çiçek çocukları, özgürlük ve isyanın öncülerinin de tarihi LSD’yle, şiir ve elektronik gitarın karışımıyla yazıldı. O kuşak da kendi içlerinden kendileri için en az Avicii kadar önemli figürleri erken yaşlarda kaybetti.

        Janis Joplin ya da Jimi Hendrix öldüğünde mensubu bulundukları kuşakla en büyük amaçları dünyayı değiştirmekti. En büyük motivasyonları, yola çıkmalarına neden olan bu itici güçtü ve ilerlemenin kolektif bir çabayla olacağını düşünüyorlardı.

        Komün hayatı, birbirleriyle işbirliği, ortak hareket etme gibi fikirler gidecekleri yönü belirliyordu. Kuşkusuz, arada kayıplar oldu ama bu kuşak hem tarihe damga vurdu, hem kendilerinden sonrakileri de etkiledi. Bugün dünyanın birçok şehrinde marihuananın yasallaşmasından evlilik eşitliği gibi bir zamanlar tahayyül edilmesi imkânsız duran fikirlerin realiteye dönüşmesi bu kuşağın açtığı yol sayesinde oldu. Bill Clinton uzun vadede ideallerinden vazgeçse de dünyanın 68’lilerden çıkan ilk lideriydi.

        BENCİL BİR KUŞAK

        EDM, Ultra gibi festivallerde binlerce insanı aynı anda etkilese de topluca rock şarkısına eşlik etmeye kıyasla bireysel bir tecrübe. Bilgisayarda üretilen melodilerin insan beyninde yarattığı etki kişiden kişiye değişiyor, o yüzden EDM çalarken kendini dans ederek kaybeden insanların bir uyum içinde değil, bedenlerinin kendi koreografilerini belirlediğini gözlemek mümkün.

        Tek başına, hiç kimse bakmıyormuş gibi kendini kaybedercesine dans etmek milenyum kuşağının bireyciliğine de uyumlu. Uğruna ölünecek hiçbir değeri olmayan, kolektif hareket etmeyi reddeden ve küçümseyen, her koşul ve şartta tek önceliklerinin “ben” olduğu bir kuşak bu. Uğruna savaşmaya değecek değerler yoksa hayatta kalmanın da bir anlamı yok mu acaba? Aşırı bireyci olmakla eleştirilen milenyum kuşağında yaygın görülen depresyon ile bu mücadele eksiği arasında bir bağlantı var.

        Avicii’nin ölümüyle parti resmen bitti. Ama bu ölüm aynı zamanda uçulan bir gecenin sonunda, herkesin yerlerde sızdığı bir evdeki büyük düşüşü, içimizden birinin sabahı çıkaramamasını da andırıyor. Avicii artık aramızda olmadığı için çok ama çok üzgünüm.

        ***********

        İLK KEZ KAZANDI

        KEMAL Kılıçdaroğlu siyasi yaşamı boyunca ilk kez kazanan bir hamle yaptı. En azından yakın dönemli etki bakımından olumlu karşılık buldu İYİ Parti’ye uzattığı el.

        İlk kez kendi geleceğini değil de siyaseti ön planda tutuyormuş gibi bir tavır aldı.

        Tek korkum şu: CHP genelde hep doğru hamleler yapıp son anda her şeyi yerle bir edecek kadar saçma bir hata yapabilen bir parti. Genelde de iktidar tarafından dengesi kolaylıkla bozulduğu için çok bariz hatalar yapıyor.

        Makûs talih kendini tekrar edecek mi acaba?

        ***********

        GÜL’Ü KİM İSTİYOR?

        KENDİ çevremde Abdullah Gül’e sempatiyle bakan hiç kimse yok. Konuştuğum birçok Beyaz Türk, kendi arkadaşları tarafından ipe götürülme riskini alarak “Gül aday olursa bizim gibi insanlar bile Erdoğan’a oy vermek zorunda kalır” diyor. Doğrudan oy vermeseler de Ekmel Bey skandalında olduğu gibi sandığı boykot ederek Erdoğan’a dolaylı katkıda bulunacaklarını vurguluyorlar.

        “Gül mü Erdoğan mı” ikileminde benim de safım belli.

        HAYAL KIRIKLIĞI

        Facebook gibi platformlarda CHP’lilerin kendi aralarında yaptıkları yazışmalara bakıyorum. Bir sürü hayal isim ortaya atılıyor, Zülfü Livaneli gibi. Ama sonra altına yazılan yorumlarda, “Galiba mecburen Abdullah Gül olacak” diye üzüntülü surat emojileriyle hayal kırıklıkları belirtiliyor.

        Abdullah Gül’ün kendisi dışında adaylığına sempatiyle bakan hiç kimseyi bulamıyorum.

        AK Partililer arasında Erdoğan varken Gül’ü seçecek kimseyi bulmak mümkün değil zaten.

        O halde Gül ismini ciddi bir siyasi unsur olarak ısıtıp önümüze hangi şartların ve mantığın koyduğunu merak ediyorum.

        ***********

        FETÖ ŞARTI

        CUMHURBAŞKANI adaylarını FETÖ’yle mücadele konusunda seçmene bir taahhüt vermeye zorlamalıyız. Türkiye’nin en önemli iç mücadelesi olduğu halde toplumda bir FETÖ yorgunluğu var, bu yüzden de gündemden düştü gibi bu konu.

        Oysa iktidara aday olanları bu konuda konuşmaya zorlamalıyız. Erdoğan’la devam edilmesi halinde siyaseten bir değişiklik olmayacağı ortada, ama olası diğer adaylar FETÖ’ye nasıl bakıyor, tam olarak bitmeyen bu mücadele sürecek mi?..

        Çıkacak adayların hepsinin nerede durduğunu bilmemiz şart.

        Diğer Yazılar