Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        #DüzeltmeServisi

        ATİLLA Dorsay’ın transfobi dosyası kabarıyor, bu da yıllarca LGBT hareketine sempatiyle bakmış, eşcinsel onur yürüyüşleri hakkında yazı yazmış, vizyona giren gay temalı filmleri yazarak insanların izlemesini sağlamış bir eleştirmenin üzerinde tuhaf duruyor.

        Dorsay geleneksel anlamda bir LGBT düşmanı ya da homofobik değil aslında. Ama ne zamandır “yaşlı bir amca” gibi davranıyor ve dünyanın değiştiğini, kendisini güncellemesi gerektiğini bir türlü kabul edemiyor. Belki defalarca yaptığı “Emekli oldum” açıklamasını yürürlüğe koymanın zamanı geldi. Son zamanlarda ne yazık ki Fatih Terim’in çarpık İngilizce’siyle literatüre armağan ettiği bir lafı Heidegger’e mal edecek kadar gerçeklikten koptu.

        LGBT konularında her kalem oynattığındaysa biraz daha göze batıyor; çünkü her yeni örnekte dildeki nefret dozunu sanırım bilmeden artırıyor.

        ÖRNEKLER ÇOK

        “Call Me By Your Name” için “Bir aşk hikâyesi ama eşcinsel türden” yazıyor, neden bu aşkın ama’sını vurgulamak zorunda belli değil.

        Fransa’daki AIDS aktivistlerinin mücadelesini anlatan “120 BPM” filminin başlığı “Gay’ler için çok önemli olmaya aday bir film”. Geçen senenin en çok konuşulan filmlerinden biriydi “120 BPM” ve eşcinsel olmayan birçok eleştirmenin en iyiler listesine girdi. Neden sadece gay’ler için çok önemli bir film olsun? Sanırım Dorsay hikâyedeki aktivistlerin cinsel kimliğini kendi büyüdüğü yıllarda öğrendiği eşcinsellik ezberleriyle birleştirip okuyor filmi; “AIDS eşcinsel hastalığıdır” yalanının 2018’de sinema eleştirmenince paketlenmiş hali.

        Tabii Dorsay’ın alt metne bile gizlemeye çalışmadığı nefret söylemi listesinde en unutulmazı ve utanç verici olanı “Cloud Atlas” filminin “dağınıklığını” filmin yönetmenlerinden Wachowski kardeşlerin cinsiyet değiştirme ameliyatına bağlaması.

        Son vukuatı Oscar alan Şili filmi “Muhteşem Kadın” hakkında.

        “O genç kız aslında erkektir. Yani günümüzde sokak lehçesiyle ‘dönme’, kibar deyişle ‘trans’, en amiyane tabirle erkek-kadın diye adlandırılan türden” diye yazıyor.

        YAŞ DEĞİL

        “Dönme” sözcüğünün alelade kullanılması bir yana, Dorsay’ın mantığı tam olarak trans kimliğini anlamadığını, anlamak için de hiç uğraşmadığını gösteriyor. Beyoğlu’nda trans bireyleri polis otobüsüne dolduran, kafalarını kazıtan kafa bu. Konu hiçbir zaman “erkek-kadın diye adlandırılan bir tür” diye özetlenecek kadar basit olmadı.

        Ama sistematik bir şekilde fışkırttığı transfobi sadece dersini çalışmamaktan ya da yaşı epey ilerlemiş bir erkeğin günümüz hassasiyetlerine adapte olamamasından değil. Bu bir “siyasal doğruculuk” dersi de değil, “O kuşak öyle öğrenmiş” demek de hafifletici neden sayılamaz.

        Daha çok hep periferide kalmaya mecbur hissettiği ama bir yandan gizli, bastırılmış bir merakla gözünü ayıramadığı bir dünyaya, o kapıyı bir türlü açıp içeri girememesinin doğurduğu bilinçaltındaki öfke. Oysa her zaman daha kolay bir seçenek vardır.

        ***********

        EN İYİSİ HÜLYA AVŞAR’A SORUN

        İBRAHİM Tatlıses, oğlu doğduğunda evinde doğalgaz olmadığını söyledi ve tartışılıyor ya...

        Bu işin doğrusunu en iyi bilen kişi Hülya Avşar’dır. Çünkü Tarabya’daki o sitede yıllarca karşılıklı oturdular.

        Hülya Avşar olmazsa İdo’nun doğumunda Derya Tuna’nın en yakınında olan, Tatlıses’lerle adeta birlikte yaşayan Yılmaz Morgül de bu konuya hâkimdir.

        Beynimdeki gereksiz magazin bilgilerinin ne zaman lazım olacağı hiç belli olmuyor.

        ***********

        BÜYÜK BIR ARTI PUAN

        TELEVİZYONDA siyasetçilerin kuklalarının yapıldığı, karikatürlerde politikacılarla dalga geçildiği 90’lı yıllarda belediye başkanlığı seçiminde İlhan Kesici de bu mizahtan payına düşeni almıştı.

        Hayal meyal hatırlıyorum, İstanbul Boğazı’na yine köprü yapılması tartışılıyordu sanırım. Salih Memecan da çözüm önerisi olarak İlhan Kesici’nin burnunu çizmişti Avrupa ile Anadolu yakası arasına.

        Yıllar sonra, tesadüfen İlhan Kesici’yle tanıştığımda kahkahalarla bu karikatürü anlatıp kendisiyle dalga geçiyordu.

        MİZAH ÖNEMLİ

        Ekonomi konusunda uzmanlığı, sağı da yakalayabilecek olması falan gibi ona atfedilen özellikleri bir kenara bırakın. Siyasette kendisiyle dalga geçebilmek büyük bir meziyet ve silahtır. Esprili siyasetçilerin seçmende her zaman belli bir karşılığı oldu sonuçta. Erdal İnönü, Selahattin Demirtaş gibi.

        Açıklanan seçimden yaklaşık bir sene önce 28 Haziran 2017 tarihinde muhalefetin Cumhurbaşkanı adayının İlhan Kesici olduğunu yazmışım. İbre hızla o yöne kayıyor. Kesici’nin adaylığı en azından siyasete unuttuğumuz mizahı, kendisiyle dalga geçebilme özelliğini geri getirir, belki hepimizi gerginlikten biraz kurtarır.

        ***********

        MEDYANIN YANLIŞ HESABI

        DÜN, “1994’ün rövanşı olur” diyor İlhan Kesici’nin adaylığı için Milliyet’te Mehmet Tezkan. Belediye seçimlerinde Tayyip Erdoğan’la karşı karşıya gelmesini hatırlatıyor, seçimin favorisi Kesici’nin zaferini DYP adayı Bedrettin Dalan’ın böldüğünü yazıyor.

        Doğrusu, 24 sene önceki seçimde Dalan ya da Zülfü Livaneli gibi adayların oyları bölmesi kadar medyanın da belirleyici rolü vardı. Tezkan nasıl hatırlamaz? Tayyip Erdoğan’ın zaferine giden yolu açanlardan biri, belki de en önemli aktörlerden biri kendisiydi.

        TEZKAN’A HATIRLATAYIM

        Yöneticisi olduğu haber bültenine her aday gibi Erdoğan’ı da konuk almışlardı o yıl. Toplumu ve seçmenin beklentilerini tamamen yanlış okumanın etkisiyle onu gecekondularla köşeye sıkıştırmaya çalıştılar.

        Sonradan siyasete dair strateji kitaplarındaki bütün ezberleri bozan Tayyip Erdoğan ilk kez o söyleşide tersten çaktı. “Gecekonduları yıkmayacağım” dedi.

        Medya bu “itirafı” hükmen yenilgi ilan etti, seçmen ise İstanbul’u Erdoğan’a teslim etti.

        Diğer Yazılar